* Melih Cevdet, “Şair sözü akılla duyguya çevirir” derdi. Şairin “duygu insanı” değil, “akıl insanı” olduğunu ısrarla belirtirdi.
Roman için de aynı tezi kullanmanın bir sakıncası yok. Hatta şu eklenmeli: Yazar, metnini kurarken, hem kendinin, hem başkasının “gözünü” kullanmışsa duyguları doğru yazabilir. Yoksa sadece kendi duygularını kavramış ve yazmış olur.
*Bir insanın yüzüne söyleyemeyeceğim şeyi arkasından söylemem. Eleştiride de ölçüm aynıdır: Edebiyatta düşmanlık eden saldırganlığa çok kızarım ama beğenmediğim şeyi edep ölçüleri içinde ilgilisine söylerim.
*Hiçbir yazar "beklenen yazar" değildir. Beklenen yazar bir tür Godot olduğu için, ne kadar beklenirse beklensin, gelmez. Yahut çoktan gelmiştir de okur-eleştirmen-iktidar blokunda yankı bulmamıştır. Devran değişir, beklenmeyen yazarın zaten çoktan orada olduğu anlaşılır. Bu aslında gelmemektir; bekleyenlerin gözünde durum ve anlam değiştirmektir yalnızca.
0 yorum:
Yorum Gönder