GÜRSEL KORAT'IN ÖDÜL KONUŞMASI
Sayın Konuklar,
Ben bir okulda büyüdüm.
“Okulda büyüdüm” dememi abartı sanmak mümkün, fakat öyle değil; ben gerçekten bebeklikten on bir yaşıma kadar tüm zamanımı kocaman bir okulun alt katındaki evimizde geçirdim.
Okuldaki haritalar, maketler, tebeşirler, deney aletleri ve kütüphane herkes gittikten sonra bana kalırdı.
Bu masal gibi hakikati annemle babamın harika yoksulluğuna borçluyum.
Evimiz okulun alt katında, kuytu bir köşedeki iki odaydı. Bugün neresinden baksanız garip görünen bu olay, hizmetlilerin hem okulu beklemesi hem de her an orada bulunması amacıyla düşünülmüş bir uygulama olsa gerekti.
Bütün bunlar, benim durumdan sıkıntı duyarak büyüdüğüm anlamına gelmez. Zengin ve fakirin kesin hatlarla birbirinden ayrılmadığı bir mahallede, Kayseri’nin artık yıkılıp gitmiş olan o taş evlerle dolu sokaklarında, bir bakıma en mamur, damı akmayan, ferah ve en curcunalı mekânı “benim” olduğundan, çocukken yoksulluğu doğrusu pek de kavrayamadım.
Şahane çocukluğum bir okulun içinde geçti.
Hâlâ düşlerime giren, zaman zaman içimde canlanan ilk evimin bir okul olması nedeniyle bunları anlatıyorum. Şüphesiz bu “evde” ailemin diğer üyeleri de yaşadılar, ancak şimdi, geçmişimden söz ederken anabileceğim yakınlarımı bir yana koymak istiyorum. Böyle bir günde büyüklerimle ilgili duygularımı kendime saklayıp, büyük evimdeki sınıfları, bahçeyi, ağaçları ve haritaları kutsamakla yetineceğim.
Çocuk cıvıltıları gibi şenlikli ve adil bir toplumsal düzen arzulayan benim, tüm ruh ve akıl düzeneğimin okulda kurulduğunun farkındayım. Aklım, okuldan edindiğim ruh konforu ile zor yaşam koşulları arasında durmadan salındığı için, bugün de, geçmişte de, hep okul kadar kurallı, hayat kadar tedirgin oldum. Yaşamıma müdahale eden hiçbir otoriteyi sevmedim. Hiç kimseye veya düşünceye iman etmedim. İman yerine bilimsel şüpheyi, körü körüne bağlılık yerine sorgulamayı öğrenmişsem; bilimi, sanatı, duyguyu ve aklı birbirinden ayırmışsam, öğrenirken disiplinli olmayı içselleştirmişsem, bunda okulda büyümüş olmamın payı büyüktür.
Kişiliğim herkesin önlük giyerek eşitlendiği bir mekânda biçimlendiği içindir ki, günlük ilişkilerde statü farklarını dayatanlardan veya sınıf kibriyle davrananlardan uzak durdum. Zaten mahallemizde de toplumsal sınıflar arasındaki farktan çok cinsiyetler arasındaki eşitsizlik bütün çarpıcılığıyla yaşanmaktaydı. Benim romanlarımdaki kadınlar bu kadar özgür ruhlu ise, bunu da okulda öğrendiğim bellidir: Çünkü kadınların geleneksel roller oynamaya itildiği o zamanlarda, ben çalışan bir annenin çocuğuydum; annemden beni sırtında taşıyarak sınıfları temizlediği bebeklik günlerimin hikâyesini dinliyordum.
Ruhsal yaşamı okulda biçimlenmiş bir yazara bir okulun ödül vermesinin, aklımın derinliklerindeki yankısı kısaca böyledir.
Geriye biraz da bunun bendeki sanatsal etkileri hakkında söz etmek kalıyor:
Edebiyatımızın en tanınmış kahramanı Çalıkuşu Feride, bildiğiniz gibi “Dam dö Siyon Mektebi’nden diplomalı”dır ve Anadolu’ya geçip, acısını bir okulda öğretmenlik yaparak dindirmeye gitmiştir. Onun duygulu, hüzünlü ve özverili ruhundan pay kapmış olan benim de, Anadolu’yla gönül bağımı asla yitirmeden, İstanbul’da, Dame de Sion’dan duygudaşlık belgesi almam, rastlantının azizliği olsa gerektir.
Feride’nin aşk acısı çekerek gittiği Anadolu taşrasındaki yalnızlığıyla, benim kahramanlarımın Kapadokya’daki yalnızlığı, tuhaf bir biçimde benzeşir: Kanımca yalnızlık, büyük tutkuların kaynağıdır. Doğrusu benim edebi tutkularım koca bir okuldaki yalnızlığımdan mı doğmuştur, bunu bilemiyorum ama çocukluktan beri gözlerimi içime çevirerek, edebiyatın en çok ihtiyaç duyduğu şey olan “duyguların farkına varma”yı yalnız başıma öğrendiğimden eminim.
Kalabalıklar içinde yine kendim olarak kalmayı, yalnız başına düşünmeyi okulda öğrendim. Mahalledeki evlere benzemeyen bir yapıda yaşayıp bu evlere, mahalleye ve hatta kente uzaktan bakmayı keşfettim; eskiyi merak ettim, aklım geleceğe, ruhum geçmişe yöneldi. Çünkü Roma’dan kalan dış kale surlarında saklambaç oynayan, oradan da hemen bir adım ötedeki avuç içi kadar şehre bakan o çocuğun gözünün önünde, taşlaşmış, mimari biçimlere girmiş bir zaman ve mekân durmaktaydı.
Romantizmin ve avangardlığın buluşabildiği hallerimi, hem Kayseri’de yetişmemle, hem de geçmişle geleceği birbirine bağlayan bir eğitim kurumunda büyümemle açıklayabilirim.
Edebiyat, çocukluğumuzun ruhunu zamanda saklamak, yaşımızla çoğalan deneyimi yollara saçmak içindir. Bunu yaptıkça, saçtığımız ekmek kırıntılarını izleyerek içimize gideriz ve oradan da geçmişimize döneriz. Zamanda yitip gitmeyelim diyedir bu; bir de tuhaf ama geleceği anlayalım diyedir. Çünkü yetişkinler çocukluklarında yalnızca geçmişlerini değil geleceklerini de görürler.
Ne var ki insan, hem geçmişi hem geleceği bilmek istese de, hep ve daima şimdiyi yaşamak zorunda olan bir varlıktır. Edebiyat bu yüzden bilimin ve tüm disiplinlerin ayırdığı geçmişi, şimdiyi ve geleceği ruhsal yaşantılarımızın kalıbına dökerek ebedileştirir.
Hiç ummadığım bir zamanda yüreğimi yumuşatan, aklımı karıştıran ve ruhumdaki eskiyi okşayan bugünü, ebedi duygular içinde ve hep şaşkınlıkla anacağımı bilmenizi istiyorum.
Hepinize teşekkür ederim.
Agos Kitap Eki, Haziran 2009'da yayımlanmıştır.
FIRST NOTRE DAME DE SION LITERARY AWARDS HAVE BEEN GIVEN
French High School Notre Dame de Sion organized the Notre Dame de Sion Literary Award Ceremony in the high sponsorship of Mr. Bernard Emié who is the Turkish Ambassador of France and Mrs. Christine Moro who is the Consul General of Istanbul at the French Palace on the Thursday, May 14, 2009. The guest of honor of the ceremony was the great masterof literature, Yaşar Kemal.
Notre Dame de Sion Literary Award that found its owner for the first time this year and has been rewarded to Gürsel Korat for his novel by the name of Kalenderiye.
Gürsel Korat, who received his award from the hands of Tomris Alpay, who is the Chairperson of the Notre Dame de Sion Literary Award Juror, explained in his thank you speech why he for the first time accepted a literature award: "I grew up in a school, it is possible to consider the words "I grew up in school" exaggeration however it's not likethat; I actually spent all my time from infancy up to eleven years of age in our home which was located in a flat beneath a humongous school. The reason I stayed away from people who impose differences of status or behaves with the class arrogance in daily relationshipsis because my personality took form in a place where everyone was equalized by wearing a uniform. Inequality of sexes, rather than the difference between the social classes, was being experienced with all its devastation already in our street. If the women in my novels are as this much free spirited, it is also obvious that I learned this in school: Because in those days when the women were pushed to play the traditional roles, I was a child of a working women; I was listening the stories of my babyhood from my mother while she cleaned the classrooms and carried me on her back. The echo in the depths of mymined for a school to reward and award to a writer whose spiritual life has been formed in school is briefly like that. What is remaining behind to talk a little about is the artistic affects of this in me: Çalıkuşu Feride, who is the most recognized character of our literature as you all know is "a graduate of Notre Dame de Sion School" and goes to Anatolia to subside her sorrows by becoming an educator in a school. For me, who also took his share of her emotional, melancholic, and self-denying soul, to receive a certificate of empathy from Dame de Sion in Istanbul never losing my love for Anatolia, must be the saintliness of coincidence".
Jurors of the project conducted together with the Association of Notre Dame de Sion of the Notre Dame de Sion High School are completely formed of the graduates of Notre Dame de Sion. Jurors of the NDS Literature Award according to the years of their graduation are Foreman Tomris Alpay who is a pharmacist and a writer, Dr. Yazgülü Aldoğan who is the columnist of Posta, Prof. Dr. Nükhet Güz who is the Former Dean of Istanbul Culture University and Design Faculty, Former Dean of Istanbul University Communication Faculty, former columnist of Cumhuriyet, Hafta and Günaydın, Mayda Saris who is the Publication Coordinator of Agos Newspaper, Assistant Pr. Dr. Füsun Türkmen who is in charge of Erasmus program and who serving as a Lecturer in the Department of International Relation of GS University, Feyza Zaim who is a writer an a translator, Özlem Yüzak, who is the Former Finance Director of Cumhuriyet Newspaper, columnist and Editor of İş Yaşam Sayfası, Saadet Özen, who is the Former French Editor of Can Publishing and translator, and R. Ebru Erbaş, who is “the Director of Special Projects” of Profilo Holding and Certified translator.
Prize winning novel Kalenderiye was selected among the books published within the last two years without the applications of authors. Award jurors unanimously agreed for the book of Gürsel Korat, who concentrates on the differences and similarities that the lifestyles of the people bring in and inquires the universal values with the characters selected from the past without being stuck on a nostalgic discourse opposite of many historic novels, and who includes his readers to this inquiries with fiction where the historical events and places skillfully take place and for remembering the language and feel of literature while narrating historic stories to receive the first Notre Dame de Sion Literature Award.