Aşkın Adı İyilik Olsun


Tuğba Çelik Yine Doğdu Tanyıldızı'nı yazdı:

Boticelli



 AŞKIN ADI İYİLİK OLSUN: Yine Doğdu Tanyıldızı[1]
Yrd. Doç. Dr.Tuğba Çelik[2]


“O gümüş tenli güzelim girdi Yusuf’um kapıdan
O yol kesenim geldi, tövbe bozanım geldi”
                                      Mevlana Celaleddin Rumi

  
Divan edebiyatı araştırmacılarının pek çoğu, tasavvuf şiirlerinde sıklıkla geçen mey ve civan mazmunlarının yanlış yorumlandığını savunur. Onlara göre tasavvuf şairleri meyi şarap değil ilahi aşk şerbeti anlamında, civanı ise o dönemde kadınlara şiir yazmanın ayıp karşılanması nedeniyle zorunluktan kullanmışlardır; yani Fuzuli, Avni, Nedim, Cinani, Mevlana gibi bu mazmunları kullanan divan şairleri hayatlarında hiç şarap içmemiş ve şiirlerini erkeklere değil hayali kadınlara ya da Allah’a yazmışlardır. Buna karşılık bazı araştırmacılar, Osmanlının ya da Selçukluların içkiye ve eşcinsel aşka bugünkü İslam toplumları kadar tepkili olmadıklarını, bu nedenle o dönemlerde şarap üzerine de eşcinsel aşk üzerine de şiirler yazıldığını dile getirmişlerdir. Örnekse Feridüddin-i Attar (Ö.1199) İlahiname'sinde eşcinsel aşkla heteroseksüel aşk arasında ayrım görmez; her iki türdeki beşeri aşkın da ilahi aşk mertebesine ulaşmak üzere sufiyi olgunlaştırdığını belirtir. [3] [4] [5] Yaşadığımız çağın düşünme biçimi, bizi, bir şairin içki içmesinin ya da eşcinsel olmasının onun şairliğine gölge düşürmeyeceği yönündeki olgun bakışa yükseltir.
Mevlana ile Şems arasındaki tartışmalı ilişki, yıllardır edebiyat araştırmacılarının belleğindeki en büyük soru işaretlerindendir. Tarihsel saptamalar bu soru işaretini giderme yönünde kimi ipuçları verir; fakat ağırlıklı olarak araştırmacılar dinsel ve kültürel kaygılar nedeniyle bu ipuçlarını görmezden gelme eğilimindedir. Bu yüzden, Mevlana’nın şiirlerinde bu ilişkiyi açığa çıkaran mazmunlar tasavvufi şiir geleneği içinde mantıksal bir düzleme yerleştirilip bugünün yaygın İslami ve eril ahlak kurallarına uygun olacak biçimde açıklanmaktadırlar.
Gürsel Korat’ın Yine Doğdu Tanyıldızı adlı son romanı Mevlana-Şems ilişkisini yeniden tartışmaya açacağa benzemektedir. Julia Kristeva’nın hiçbir metin orijinal değildir sözünü doğrulatacak biçimde Yine Doğdu Tanyıldızı, Mevlana ile Şems’in ilişkisi ile metinlerarası bir bağ içindedir. Romanın olay örgüsü Mevlana’nın Şems’le tanışmasını ve bu tanışmadan sonra alt üst olan insan yaşamlarıyla örtüşür. Romanda Mevlana’yı Şeyh Nizamüddin, Şems’i Zembilli İshak, Kimya Hatun’u Fazıla, Alaattin’i Nurettin temsil eder. Yazar, Mevlana ve Şems arasındaki ilişkinin bir aşk ilişkisi olduğu ön kabulü ile yola çıkar; fakat romanda bu aşk, eşcinsel olması bakımından değil, bu aşkın yol açtığı acılar bakımından ele alınmıştır. Yine Doğdu Tanyıldızı, bencil aşkın sonuçlarını anlatır. Tarihsel bilgilerden anlaşıldığı gibi, Mevlana ve Şems arasındaki ilişki iki gencin (Alaattin, ve Kimya) ve Şems’in ölümüyle son bulmuştur. Bu olay Antik Yunan trajedilerini anımsatır. Âşıklar ölür, kötüler ölür, herkes ölür. Ölümle bütün acılar silinir, dünyanın çilesinden, yanlış düzeninden kurtulunur.
Şeyh Galip, Hiç aşkdan özge şey reva mı/ Sarf etme gevher-i kelamı [6] dizeleri aşk için yazılacak ve söylenecek sözlerin hiç bitmeyeceğini söyler; Galip’e göre söz ancak aşkı anlatmak için sarf edildiğinde değerlidir. Bu hiç kuşkusuz çok iddialı bir yargı; ancak edebiyatın sözünün ağırlıklı olarak aşka yönelik söylendiğini de kabul etmek gerekir. İlyada ve Odysseia, Romeo ve Juliet,  Anna Karenina, Aşk-ı Memnu, Hüsn ü Aşk ve daha pek çok başyapıt, aşkı ve ondan doğan insanlık hallerini anlatır. Yine Doğdu Tanyıldızı bu tür yapıtlardan biri olmaya aday olan bu çağın romanlarından biri. Bu çağın romanı demenin anlamı, tarihteki bir aşkın taraflarının bugünün algısıyla değerlendirilmesidir.
Yine Doğdu Tanyıldızı, aşk kavramına yeni sorular sormamızı sağlar. Aşk kime aittir? Aşk bize neler yaptırabilir? Aşk uğruna yapıp ettiklerimiz ne dereceye kadar meşrudur ve affedilebilir?
Şeyh Nizamüddin- Zembilli İshak aşkı romanın odağı gibi görünse de bu romanın asıl aşk öyküsü Nurettin ile Fazıla arasında geçer. Söylediğimiz gibi, bu roman eşcinsel aşkı eleştirmez ya da yüceltmez. Romanın ilgilendiği, Şeyh Nizamüddin’in aşık olduğu Zembilli İshak’ın şeyh tarafından sevilmeyi hak edip etmediğidir. Romanın yanıtını aradığı bir başka soru, bir babanın kendi aşkı uğruna oğlunun aşkını yok etmesinin ahlaki olup olmadığıdır.
Aşk da tüm diğer insani kavramlar gibi ahlakla sınanır. Ahlak ise devirden devire değişir; hatta 21. yüzyılın ahlakı bazı bakımlardan eskiye göre daha incelikli, daha insani sayılabilir. Örneğin kadınların aydınlar tarafından geçmişte hor görülmesi yaygındır; ancak çağımızda aydın bir kişinin kadınları hor görmesi, neyse ki, kabul edilemezdir. Kadına dönük uygulanan her türlü şiddet, aşağılama ve haksızlık bugün ahlak dışı sayılmaktadır. Mevlana Mesnevi’sinde (2940)  “Aklı erkek bil, nefsi ve tamahı kadın, nefis ve tamah eziyet edici ve inkarcıdır, akıl ise ışıktır” sözlerini söyler; bu sözler geçmişte kabul görse de günümüzde artık cinsiyetçi ve tehlikeli görülür. Aşka dönersek, aşk ahlakı da dönemden döneme değişir. Nedim “İzn alub cumâ namâzında diyü mâderden / Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden / Dolaşub iskeleye doğru nihân yollardan / Gidelüm serv-i revânım yürü Sadâbâd’e” dizelerinde bir oğlan çocuğundan, annesinden izin alıp cuma namazına gidiyorum diye evden çıkmasını ve kendisiyle buluşmasını ister. Burada ahlaki olmayan durum Nedim’in bir erkeğe sevgi duyuyor olması değil, arzulanan erkeğin annesinden izin alacak kadar küçük olmasıdır.  
Zaman Yeli, Güvercine Ağıt, Kalenderiye ve Rüya Körü’nden farklı olarak Gürsel Korat’ın son romanı Yine Doğdu Tanyıldızı, aşk kavramıyla anılacak gibi görünüyor. Aşkın bin bir haliyle hesaplaşmak için metinlerarası ilişkiler kuran, tarihsel bir Anadolu atmosferi oluşturan yazar, diğer kavramlar gibi aşkın ahlakının da evrim geçirdiğini gözler önüne serer. Geçmişteki kadınların da duyguları olduğunu, ancak onların aşkının bir kıymetinin olmadığını; birbirini çok seven gençlerin büyüklerinin malı sayıldıkları için kendi yaşamlarını özgürce kuramadıklarını anlatır.
 Yine Doğdu Tanyıldızı aşkı yalnızca evrimsel olarak değil güncel olarak da düşünür. Bu romanla aşk üzerine elde ettiğimiz entelektüel ya da deneyimsel öğrenmelerimizi de gözden geçirmemiz sağlanır. Yazar okurunu, kinden ve riyadan uzak, dünyaya dair henüz hiçbir şey bilmediği, ilk gençlik yıllarına, ilk aşkına götürür. Fazıla ve Nurettin’in aşkları, incitilmiş, örselenmiş ilk aşkları imgeler.  Fazıla, akıllı, saf, güzeller güzeli bir esir kızdır. Nurettin ise toy, tutkulu bir delikanlıdır. Onlar erken yaşlarda başa gelen ilk aşkın “sonsuza dek sürecek umudu”nu yüreklerinde taşırlar. Bu yüzden birbirlerini ölümüne severler.
Yine Doğdu Tanyıldızı, okuruna aşkın maşuğun elinde eyleme döndüğünü düşündürür. Maşuk iyiyse aşk iyilik dağıtır; maşuk kötüyse aşk başkalarının hayatını zindana çevirir.   Niğde Kadısı Şeyh Nizamüddin, kendinden başkasını sevmeyi bilmez. Zembilli İshak’ın ise ağzından bal damlar ama o hep alıp götürendir. Bu nedenle ikisinin aşkı zehirlidir. “Aşk, yüzünü yere koyar, toprağa gözünü diker. Sevgiliyi yeter ki almasın elinden,” der yazar. Aşk kötüler için gerekirse ölümü göze alarak “almak” iyiler için ise “vermek”tir.
Yine Doğdu Tanyıldızı, eşcinsel aşkı da heteroseksüel aşkı da sadece aşk olarak görür; ancak her türlü aşkı iyilik ve kötülük penceresinden ele alır. Bu haliyle roman, okurun aşka dönük düşüncelerini eleştirel bir çizgide değerlendirmesine yol açar.
Not: Ebubekir Hazım Tepeyran’ın 1910 yılında yayımladığı Küçük Paşa romanından sonra edebiyatımızda belki de hiç Niğde yazılmamıştı. Ta ki Yine Doğdu Tanyıldızı’na kadar…

YKY Kitap-lık, Ocak-Şubat 2015 Sayı 177




[1] Gürsel Korat. 2014. Yine Doğdu Tanyıldızı. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.
[2]Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
[3] Dr. Osman Ünlü (2009). Klasik Türk Edebiyatında Erkek Güzelliği ve Erkek Aşkı Anlayışı: Cinani Örneği. Kritik. S. 17-48.
[4] Prof. Dr. Ayhan Songar ( 1971) Seksüel Patoloji. Gül Matbaası. İstanbul
[5] Abdülbaki Gölpınarlı. (2014) Mesnevi Tercümesi ve Şerhi. Inkılap Kitabevi. İstanbul
[6] Hiç aşktan başka, söz incisini harcamaya değer bir şey var mıdır?