Bir
arkadaşa küstün mü, o arkadaş çete reisine yakın bir konumdaysa, arkadaş çetesi de sana
küserdi, bunu çocukluğumda kalan bir anı sanırdım.
Meğer
yetişkin dünyasında da durum böyleymiş: Biriyle takıştın mı, onun çevresi de sana hasım kesilebilirmiş. Üstelik bu çevre senin de "çevren" saydığın kişilerden oluşsa bile, gözden çıkarılabilirmişsin. Yapılan şey hakkaniyetle bağdaşmasa da, hatta düpedüz kötülük bile olsa da kimsenin vicdanı burdan rahatsız olmazmış.
Günlerce bunun nedenini düşündüm, yanıt bulamadım. Sonra bir kitap okurken, sanki yanıtını yıllardır biliyormuşum gibi aydınlandım ve zihnimdeki soruyu da konserve kutusunu tekmeleyen Hemingway gibi havaya savurdum.
Okuduğum satırlarda şunlar yazılıydı:
Mahcup ve dinamikten yoksun olan iyi kendini ifade etmeyi beceremez,
çok daha hırslı olan kötü ise kendini aktarmak ister ve başarır bunu, çünkü iki
kat ayrıcalığa sahiptir, hem büyüleyicidir hem de bulaşıcı.
Emile
Michel Cioran, Die verfehlte Schöpfung [“Hatalı Yaratılış”] (1973)