Notos Dergisi’nin Haziran Temmuz sayısında Şavkar Altınel’in Oğuz Atay’ı başarısız olarak niteleyen görüşlerine edebiyattan gelen bir itiraz olduğu için dikkatle kulak verdim.
Atay’ın “kendisi” olmadığını söylemesinden başlayarak da Altınel’e itiraz ettim.
Yazar’ın “kendisi” olması, kendi üslubu olmasından başka ne anlama gelebilir? Oysa Altınel’e göre, Oğuz Atay’ın yazdıklarında “yaşanmışlığa” dair bir duygunun olmayışı yazarın “kendisi” olamayışına işaret ediyor.
Böyle bir edebiyat görüşü olabilir mi? Bunu kendisine ödüller verilmiş bir şair mi söylüyor?
İlyada ve Odesa “yaşanmış” mıdır? Eğer kastınız şiirle ilgili değilse, Don Kişot diyelim o zaman; devam edelim ve Dönüşüm, Dava veya 1984 yaşanmış mıdır, bunu soralım. “Yaşanmışlık”tan kastınız “yaşanmış gibi zihinde canlanan cümlelerle kurulmuş olmak” ise, o zaman Ulyses veya Ses ve Öfke diyelim, sizin istediğiniz gibi mi kurulmuştur?
“Bana göre ‘Tutunamayanlar’ bir küçük burjuva krizinin, mühendis olmanın, ‘salon salamanje’lerde yaşamanın, ‘bir kadınla iki çocuğun sorumlu saymanlığı’nı yapmanın hikâyesi. Bunda bir sorun yok: bir Flaubert bu malzemeden büyük bir roman çıkarabilirdi. Ama Atay, Flaubert değil, çok etkilendiği belli olan modernistlerden biri de değil, her şeyden önce de ‘kendisi’ değil. Başkahramanına ‘Özben’ soyadını vermiş, ama içimde romanın arkasında elle tutulabilir bir ‘benlik’ olduğu, yazarın anlattıklarını gerçekten görüp yaşadığı duygusu yok. Daha çok, bunları bir yerlerden duymuş, öğrenmiş, doğru olanın dünyaya böyle bakmak olduğuna karar vermiş gibi...”
Şavkar Altınel, Türkçede rastlanmamış bir sesle ilk kez konuşan yazarı ne kadar da rahat harcıyor! “Küçük burjuva krizi yaşamak” ne demektir, mühendis olarak kitap yazmanın neresi acayiptir, salon salamanje yaşamak neden eleştiriye konu olmuştur, açıklamıyor.
Oğuz Atay’ın iyi yazamadığını Flaubert’i örnek gösterince ve “o iyi yazardı” deyince bu eleştiri mi olur? Flaubert adına niye yargı üretiyorsunuz? Flaubert “Tutunamayanlar’ın malzemesi bende olsa ben daha iyi yazardım” mı dedi de böyle söylüyorsunuz? Eleştiri yaparken gerekçe göstermenin de bir ahlâkı olması gerekmez mi?
Oğuz Atay, bütünlüklü, yaşanmış, girişi gelişmesi olan, köyü, aşkı, milleti, medeniyeti, batı-doğu sorununu, kalkınmayı, dini, sosyalizmi, ne kadar toplumsal sorun varsa onu anlatan ve çözümler üreten edebiyattan ayrılarak, otomatik yazı tavrının da üstüne çıkarak, King Salomon’la, Süleyman Kargı’yı aynı yerde buluşturan, özgün düşünceli, dili o zamanın ölçüleri içinde kavranamamış, çünkü o “sentaksın” dışında yazmış, bütünüyle yeni ve yenilikçi bir yazardır. Hikaye bütünlüğünü bozması, bütünsel hikaye anlatıp da kurtuluş reçetesi sunanlar gibi olmamak içindir. Çünkü bütün yenilikçi yazarlar, kendilerinden önceki yazıyı eleştirir ve Oscar Wilde’ın söylediği gibi eleştirmence davranırlar. Böyle davranmanın en doğru yolu da söylemek değil, yapmaktır.
Oğuz Atay’ın gittiği yoldan gitmemeyi seçebilirsiniz, örneğin kişisel olarak benim romancılığımla Oğuz Atay’ın yolu biçimsel olarak benzeşmez; fakat bu, onun romancılığından esinlenerek kendime bir yol çizdiğim hakikatini değiştirmez. Hatta Zola’ya itiraz eden Wilde, bunu büyük bir sertlikle yapmıştır; yine de kimsenin aklına Wilde’ın edepsizlik yaptığı gelmemiştir. Dostoyevski ile Turgenyev hiç anlaşamamıştır, A.Robbe Grillet kendisinden önceki romancılıkla uzlaşmamıştır, hatta şiddetle birbirini eleştiren romancılardan eş zamanlı olarak büyük yazarlar çıkmıştır.
Edebiyatta başkasının gittiği yolu seçmemek, onu küçümseme hakkı vermez. Küçümsenecek tek şey, edebiyata, edebiyat dışı amaçları sokmak olabilir.
Şavkar Altınel’in eleştirisinde ben küçümseme görüyorum. Çünkü onun Oğuz Atay hakkında “bir yerlerden duymuş öğrenmiş, doğru olanın böyle bakmak olduğuna karar vermiş” derken seçtiği ton, edebiyata ait bir biçim ve yapı itirazını değil, kişisel bir düşmanlığı akla getirmektedir.
Roman sanatı hakkında konuşan bir şairin daha yüksek bir perdeden konuşması beklenir, yüksekten değil. Yüksekten konuşan şairi görünce, onun şiir hakkında söyleyeceği sözleri duymak bile istemem. Ben pazarcı kavgası yapanlardan oldum olası nefret etmişimdir. Şiir pazarında zaten işim yok, yolumu ayırır başka yerden giderim.
Ayrılsın yollarımız artık, böyle bir eleştiriden gelenlerden de, romanı bilmeyenlerden de.