Romanın bir “öğretim aracı” olarak değerlendirildiği pedagojik anlayıştan uzak
durduğu halde Servet-i Fünun dilinde sebat ve inat ettiği için onun kanon
dışında tutulmuş bir yazar olduğunu düşünürüm. Edebi dili ve belagati
seçkindir; üslubu edebiyatımıza sinmiş olan pedagojik gelenekten ayrıdır.
Yaşadığı ve yazdığı dönemde A. Hamdi Tanpınar, Halide Edip ve Sabahattin
Ali’yle çağdaş olduğu fakat bunlardan çok uzakta kalan, eski bir dille yazdığı
düşünülürse, neden ayrıksı kaldığı görülecektir. Çok belirgin bir şekilde
romantiktir, ancak bu romantizmin Osmanlı hayranlığıyla örülü bir “yeniye
tepki” olmadığı, bu haliyle Peyami Safa’da temsilini bulan taassupla
bağdaşmadığı söylenmelidir. Çamlıca’daki
Eniştemiz adlı romanında “insanın en güzel hülyası olan ahretten
kovulduğunu ve kendi içine kapanmış sürgünler olduğunu” belirtirken, din
düşüncesinin de uzağına düşer. Yazdıklarında belirgin bir duyumsallık, beş
duyuya yönelik bir iç alem dikkati vardır. Düşünsel planda kişilerini yorumlar,
bunlardan genel hakikatlere ulaşmaya çalışır.
Bu halleri, onu biraz
Tanpınar’a yaklaştırır. Ancak yine de, Tanpınar’ın duyuları iç alemden çok
çevreye yöneliktir, Tanpınar’da mimariye ve toplumsal yapıya yönelik bir dikkat
vardır, oysa Hisar, bilgiden çok algılama biçimlerini öne çıkartır.
İstanbul’u sezmek, anlamak
ve bilmek için Yahya Kemal’e ve Tanpınar’a bakmak yetmez; listede A. Şinasi
Hisar yoksa, İstanbul bilgisi eksik kalır.