1.
Bir insan ömrünün iyi bir edebiyat okuru olmaya yetmediği bu çağda, dünya edebiyatının önemli yapıtlarıyla kendi dilimizdeki pek çok yazarın önemli yapıtlarını okumaya yetişmenin zorluğu pek açık: Seçme nasıl yapılacak?
Bu nedenle yalnızca edebiyatın eser birikimi değil, okumanın birikimi; yani okuduklarını açıklayanların birikimi büyük önem kazanıyor.
Güncel yazarların "okunurluğu" belli bir dönemi açıklamada yanıltıcı olabilir. Yazarların "zaman içinde kaybolmadan" okunurluğu en temel ölçüttür.
Bazı yazarların zaman içinde kaybolmayan, "yüz yıl boyunca yaşayan yazar" sanılmasının nedeni, onların devlet kanonu içinde yer almasıdır. "Milli edebiyat cereyanı"nı, Ömer Seyfettin'i, Tarık Buğra'yı, Peyami Safa'yı, Mehmed Akif'i "san'atkâr" zannedenlerin bu düşük düzeyli beğenisinden devletin ideolojik yapısı sorumludur. Bunların okunurluğu edebiyattan değil, siyasadan ve ideolojiden gelir.
2.
Gerek "Ateşten Gömlek", gerek "Vurun Kahpeye" romanlarıyla bu kanona ön ayak olduğunu düşündüğüm Halide Edip, milliyetçiliğe ve "millî" tanımlı edebiyata duyduğum uzaklık nedeniyle uzun süre ilgi alanımın dışında kalmıştı. Benzer nedenlerle Yakup Kadri'yi ve politika vaizliği nedeniyle Kemal Tahir'i de ilgi çemberimin dışında tutmuştum.
Ancak, zamanla tepkimin duygusal bir yanı olabileceği endişesiyle bu yazarlar üzerinde yeniden çalıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse belagatleri nedeniyle iyi yazar olduklarını söylesem de, Halide Edip, Yakup Kadri ve Kemal Tahir hakkındaki yargılarım değişmedi.
Hatta Halide Edip'le kıyaslandığında Kemal Tahir'in "Karılar Koğuşu" "Sağırdere" ve "Göl İnsanları" gibi kitaplarında; Yakup Kadri'nin de "Kiralık Konak"ta daha edebi bir kıvam edindiğini söyleyebilirim. Fakat Halide Edip'i anı kitaplarını okumadan değerlendirmemek gerektiğini, "Türk'ün Ateşle İmtihanı" ve "Mor Salkımlı Ev"i okumadan onu değerlendirmenin yanlış olacağını söylemeden geçemeyeceğim.
"Mor Salkımlı Ev" insanın çocukluğuyla ilgili olarak anımsayabileceği çarpıcı bellek ışıltılarıyla doludur. Halide Edip'in, anılarını kendine dışarıdan bakarak yazabildiği için, romancılığında rastlanmayan üstün ve içten bir anlatım kıvamına ulaştığı bellidir; romanında yapamadığı şeyi anı kitabında yapması çok önemlidir.
Örtülü, aydın ve Müslüman bir kadının hangi aşamalardan geçerek nasıl insan olduğunu, kadın doğmanın ne anlama geldiğini, özgürlük mücadelesinin niçin ve nasıl kadın bedeninde ortaya çıktığını hiç de bağırıp çağırmadan anlatan yazarın, kendini anlatmada cesur, kurmaca yazarken kekre bir üslup kurduğuna şüphe yoktur.
Halide Edip'in Kurtuluş Savaşı sırasında "onbaşı" rütbesiyle giydiği üniformayı ve başına taktığı türbanı hatırlarız; savaştan sonra Halide Edip'in çarşafsız ve başı açık olarak yaşadığını da biliriz. Üstelik hiçbirimiz onun Müslümanlığı konusunda sanırım tereddüt içinde değilizdir.
İşte bu nedenle, bugün, kara çarşafla dolaşan kadınların yüzünde, Halide'nin reddettiği "esaret büstü"nü görüyorum. Ne yazık ki, bugün Halide'nin reddettiği ve özgürlüğünü elde etmek için başından çıkarıp attığı şeyi, erkeklerinin buyruğu üzerine başlarına takan bu kadınlar, özgürlüklerinin bu başörtüsünde olduğunu düşünmekteler.
İfrata varmış din ve milliyetçilik; insanın başka insanlara zarar vermek için gireceği daha zararlı başka bir kisve var mıdır?
3.
Bazen kanona dahil edilen yazarların edebi açıdan iyi olmadıkları halde iyi şeyler yazabildikleri de akla getirilmelidir.
4.
Kanona alınmış, iyi yapıtlar da vardır.