Arabayla zaman zaman keşif gezilerine çıkıyoruz. Tuğba beni buna alıştırdı. Keçiören’i gezmiş ve kaybolmuştuk bir kez. “Bir daha gelmeyeceğiz” demiştik, aynı şey “Tebessüm Şehri Pursaklar”da başımıza geldi. Doğrusu gülümsedik ama ne gülümseme! Bir şehre bakarak bundan daha acı biçimde gülümsediğimi anımsamıyorum. “Böyle şehircilik anlayışı mı olur, buraya da bir daha gelmeyeceğiz”deyip çekildik.
Oysa Elmadağ öyle değildi, pazarında alışveriş yaptık, ilçeyi biraz dolaştık, bağlarına gittik. Özellikle insanıyla konuşmanın değerli bir tarafı var, Anadolu taşrasının temel özelliklerini koruduğunu –halen durumun bu olduğunu- anlıyoruz.
Dönüşte “Hasanoğlan’a bir girelim” dedik. John Dewey tarafından temelleri atılan, Stanbulisky’nin kuramını geliştirdiği, Makarenko’nun iş okulu’ndan esinlenen ve Tonguç tarafından geliştirilen bu okulları görmek istedik.
Köy Enstitüleri köylüler tarafından yapılmış, karma eğitimin öne çıktığı, yalın ayak başı kabak gelinen bu yerden benzersiz bir eğitimci olarak mezun olunan bir yerdi. Altı üstü on yıl bile olmayan bir süre buralardan yetişen öğretmenler Türkiye’yi önemli ölçüde değiştirdi, köylere ekonomi öğrettiler, teknoloji götürdüler, oralarda vatandaşlık eğitimi yaptılar. Dünyaca önemli bu deneyim maalesef yerel küçük iktidarlar tarafından bitirildi. Köy Enstitüleri kapandı ama efsanesi kaldı. Çünkü bu okullarda okuyanlar Çeviri Bürosu’nun yayımladığı Antigone, Kral Lear veya Moliere sahneliyordu. Bu insanlar iş içinde eğitimi öğreniyor; öğretmenler, öğrenci merkezli bir eğitimin gereklerine uygun olarak öğrenci yetiştiriyordu. Köy Enstitülerinde yaşanan şey önemli bir zihniyet devrimiydi.
Hasanoğlan’da köy enstitüsünü kolayca bulamadık. Okulun kalıntılarının nerede olduğunu sora sora bulduğumuzda köy enstitüsünün yan tarafına yeni okulların yapıldığını ve Fen Lisesi ile bitiştirildiğini gördük. Fen Lisesi Müdürü gelenleri gezdirmek için birini görevlendiriyormuş, kendi başımıza gezemezmişiz. "Zaten bütün müzelerde böyle olur" diye düşündük. Bizi gezdirmesi için birini aradık fakat kibarca bizimle ilgilenilmeyeceği söylendi. Anlaşılan o ki başkaları da ziyarete gitse ilgili kişi ortada görünmeyecek. Kısacası Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün içini gezemedik, dışında bir tur attık. Pencerelerden içeride olanı biteni görmeye çalıştık. Cumhuriyet tarihimiz için bu kadar önemli bir yerin başıboş bırakılması içimizi acıttı.
Öğrencilerin eliyle yaptığı Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde laboratuarlar, işlikler ve derslikler olduğu gibi duruyor; maalesef bazı yerler uyar mı uymaz mı düşünülmeden tadilat görmüş, yakında her yer korkunç bir biçimde restore edilebilir.
Orada fotoğraflar çektik, sahnede oturduk. Sahnenin bitişiğine park etmiş arabadan arabesk müzik yayılıyordu. Bu araba homurdandı, gezindi, çakıl taşları üzerinde spin attı ve ortadan kayboldu.
Düşündüm: Burada ne umutlar yeşermişti, ne öğretmenler yetişmişti! Hangi mandolinler çalınmış, ne tiyatrolar sahnelenmişti. Eskiden olan neydi, şimdi olana ne denmeliydi?