Babamdan kalan, daktiloyla yazılmış bir mektubu burada yayımlamaya karar verdim. Araya karbon kağıdı konularak yazılmış, elimdeki nüsha ikincisi. Yazdıklarından anlaşılacağı üzere bu mektup 27 Mayıs askeri darbesinden sonra Demokrat Partili bir arkadaşına gönderilmiş. Ben doğmadan 19 gün önce. O yıllara ilginç derecede, içeriden tanıklık ettiği görülüyor. Şüphesiz "partizanlıkla" suçladığı arkadaşı kadar olmasa da "partizan" sayılabilir. Bazı daktilo yanlışları yapmış, bunları düzeltim ama mümkün olduğunca dil yanlışlarına bağlı kalmaya çalıştım.
Sayın Ali İhsan 18 Haziran 1960
Köye geldiğimde ilk gün hariç diğer günler bana karşı durumunuz dargın olduğunuzu gösteriyordu. Tabii bu dargınlığınızı, atölyenize kadar vardığımda bana ilgi göstermeyişinizden anlamıştım. Ama niçin dargın olduğunuzu bilemiyordum. Bir gün sonra onu da öğrendim: Nuri Yaşar'a "hoşgeldiniz, gözünüz aydın" dediğime kızmışsınız. Başka bir kabahatim olmasından korkuyordum, çok şükür kabahatimin bu olduğunu öğrenince sevindim.
Şunu söylemek lazım ki, Nuri senden büyük, çünkü "âbi" diyorsun. Akraban olduğu için hoşgeldine gidiyorsun. Aynı zamanda bacanağın olduğu için bir sevgi besliyorsun. Nuri bana ancak ve ancak yakın ve samimi bir arkadaştan öte bir şey değildir. Nuri ve ben siyasi fikirlerimiz aynı olduğu için ve o yolda türlü meşakkatler çektiğimiz için yahut aynı yolda meşakkat çekenleri gördüğümüz için 27 Mayıs 1960 cuma günü Demokrat kodamanlarının hâl edilmesi şerefine Nuri Yaşar'a gözün aydın demişim. Bu mu kabahatim? Gözün aydın dediğim kimse sizin sevmediğiniz biri mi yoksa düşmanınız mı? Değilse düşmanlık niçin? Bu kadar partizanlık doğru mudur bilmem? 1957 senesi seçim arefesinde Muzaffer'in evinde otururken bana "Demokrat Parti'ye dön sana bir kat elbise yaptırayım" demiştiniz. Partizanlığınızı o zaman anlamıştım ama gün ben size darılmamıştım. Dün benim şerefimi bir kat elbisenin ayarına indiren kimsenin bugün Nuri Yaşar'a gözün aydın demesine kızmaması lazım gelirken arada başka bir sebeb mi var? Son günlerde partizanlığınız daha da artmış durumda idi çünkü "memlekette hürriyet yok" dediğimiz zaman bir an sinirlenerek "canım nasıl hürriyet yok, hürriyet olmasa... diye başlayıp memleketteki Vatan Cephelinin hürriyetinden bahsediyordun. Evet memleketteki bazı mahdut kişiler hürriyet sahibi idiler. Ben de sana bir mahdut kişinin hürriyetinden bahsedeyim: Evet sizce hürriyet olmasaydı 6 Şubat 1960 günü gece saat 12'de Deli Hacı kendi gibi birkaç Vatan Cepheli ile birlikte sâbık reis Hidayet Karagöz'ün yakasından tutar, sallar, dişlerini şakırdatabilir miydi? Evet hürriyet olmasa, zamanın parti başkanı, mazisi herkesçe bilinen Kır Mevlit, çalışkan bir nahiye müdürünü köyden atabilir miydi? Birçokları memleketlimiz olan öğretmenleri şikâyet ederek köyden attırmak için çalışabilir mi idi? Hürriyet olmasa: Millet Partisi başkanı Sayın Osman Bölükbaşı köye geldiğinde onu konuşturmamak için elinden gelen gayreti gösterebilir miydi? Siz marangoz ustası idiniz, ama o hürriyeti gasp etme ustası mı idi? Evet, hürriyet olmasaydı: Demokrat Partiliyim diyen bakkal, mesela Halil İbrahim Kâhya'nın Ömer ile Küp Ömer'in Mevlit gibilerin dükkanına kara kilit asılabilir miydi? Hürriyet olmasaydı: Belediyeye milletin ihtiyacı için gelen camdan Demokrat vatandaş bol bol alırken Şık Bekir, Eyüp Çavuş'un Yusuf ve Nazmi Sağlamöz belediyeden kovulur mu idi? Evet hürriyet olmasaydı: "Ben İsmet İnönü'ye sövüyorum, sen de Celal Bayar'a söv de göreyim" diyen adam cezasız kalırdı idi?
Bu mu Demokrat Parti'nin hürriyet anlayışı? Nasreddin Hoca'ya "Hoca sana yüz tane sopa vuracağız" diyen zamanın kadısına hoca: "Aman kadı efendi ya sen sopa yememişsin yahu da sayı saymasını bilmiyorsun demiş. Sayın Demokrat vatandaşlar ya hürriyetsizlik görmemişler yahut da manasını anlayamıyorlar.
Köyümüzden bazı Demokrat vatandaşlarla konuşuyorum, artık Demokrat Parti öldü, biz de Millet Partisine geçeriz diyorlar. Bilmem hangi yüzle?
Size efsaneden bir misal anlatayım: Bütün insanların Adem'den sonra ikinci babası olan Nuh Aleyhisselamı kavmi tanımadı, şehirden kovdular, gitti Allah'a yalvardı: "Ya Nuh, şöyle bir gemi yap. Onlar artık azdılar, onları helâl edeceğim." Nuh Aleyhisselam Allah'ın emrine boyun eğerek gemisini yapmaya başladı. Kavmi yine onu rahat bırakmadı. Demokrat Parti'nin Millet Partisi ocağına pisledikleri gibi gidip geminin içine pislediler. Buna Allah razı olmadı ve bu kavme cüzam hastalığı verdi. Pisliklerini onların dertlerine şifa olarak halketti. Zamanında yetişip pisliği vücutlarına sürenlerin derdi iyileşti, sonraya kalanlar gemide pislik bulamayıp kırıntılarını dilleriyle temizlediler. Görüyorsun ya, zalimin zulmü varsa mazlumun Alahhı var. Çandır Nahiyesinde yukarıdan beri objektif olarak göstermiş olduğum olaylar içerisinde hürriyet var mı? Bir Dağarcığın Oğlu, bir Deli Hacı, bir Tırmıkçının Musa ve bir Kıroğlan'da hürriyet olması, memleketin hürriyetine kefi gelir öyle mi?
Memlekette hürriyet isteyenlerin ağzına kurşun sıkılır, Topkapı'da, Uşak'ta İsmet Paşa'ya suikast hazırlanır, bir Vali tarafından onun hakkında vur emri verilir; diğer biri, hayasızca atmış olduğu taşla Garp cephesi kumandanının başını yarar; vatandaşlarla hasbihal yapmak ve dertlerini dinlemek için Kayseri'ye gelen liderin treni durdurulur, İnönü'nün elini öpen memurun işine son verilir, bunları yazan kazteci hapishaneye tıkılır, Demokratlara rakı içirilir ve Halk partililerin üzerine tecavüz ettirilir, bunların fotoğrafını çeken foto muhabirinin makinası kırdırılır, Demokratların dövdüğü vatandaşlar yaralarını tedavi için hastahaneye kabul edilmezken döven demokrat vatandaş hakkında kanuni takibat yapılmadığı gibi üstelik mükafatlandırılır. Kırk yıllık Kırşehir bize rey vermedi, Bölükbaşı'nı milletvekili seçti diye illikten ilçeliğe indirilir: Geyikli'de vukua gelen hadise için tahkikata giden iki muhalefet milletvekilini sarhoş edilmiş Demokratlar topluluğu denizden karaya çıkartmaz, vapur geri gönderilir. İktidarın hehangi bir milletvekili Bakanı yahut sahte evliyası memlekette gezerken, memuru, işçisi, sanatkarı muhalifi, muvafığı tehditle veya ücretle yollara dizdirilir, ilkokuldaki körpe yavrular bile sahte evliyaların karşısında istikbale selam durdurulur, sahte evliyanın ayaklarının dibinde koç, koyun, öküz, deve kurban edilir. Hatta adamın biri oğlunu kurban etmek için bıçak elinde bekler, kesilen kurbanların parası örtülü ödenekten ödenir, toplar atılır, idare makinası tek taraflı çalışır, Gösteri Yürüyüşleri Kanunu muhalefet için çıkarılır, birde memlekette hürriyetten bahsedilir.
Kaygusuz'un bir şiiri var mesela:
İçinde mi dışında mı
Burgusunun başında mı
Göksünün nakışında mı
Şeytan bunun neresinde
Acaba hürriyet bunun neresinde idi? Tabii bir Demokrat için bu söylediklerimin hepsi yalandır. Radyonun gazetenin doğru söyleme zamanı Demokrat Parti zamanı idi. Demokrat Parti yıkıldı, besleme basın yok oldu, radyolar ve gazeteler yalana başladı. Dün aynı radyo Halk Partisi'ne "ehl-i salip" yani dinsiz derken doğru idi, İsmet İnönü'ye milli münafık derken doğru idi, Vatan Cephesine ölüler diriler pancarlar kabaklar kediler karabaşlar kayıt olurken doğru idi, bugün yalan oldu öyle mi? Allah vicdan vere, amin.
Ali İhsan sana nahiyemizden ve memleketimizden birkaç örnek verdim, tabii milyonda biri değil bunlar. Bu arada benim Nuri Yaşar'a gözün aydın dememe kızacak kadar partizanlığı ileri götürmek doğru mudur? Sanatın elinden mi gitti, Ocak başkanımı idin yoksa belediye reisliğinden mi iskat olundun? Yoksa sen Koruma Reisi Çalığın Oğlu mu idin? Bunların hangisinden faydalanıyordun? Faydalanmak ister mi idin? Elinin emeği ile geçinen sipsivri bir vatandaşsın, yine elinin emeği ile geçineceksin, yine partici ol yalnız Demokrat Partiye can versin diye Allaha yalvarma. Gayet hasta olan adamın biri "yarabbi bana derman ver" diye Allaha yalvarıyormuş. Bektaşi bunu duyunca "aman be hemşerim Allah seni tamir edinceye kadar yeni birini yaratır" demiş. Ağrıyan başa bu kadarcık muska kafi. Geleceğini bildiğim için bu mektuba son vereceğim. Cevap yazmayacağın için de selam yazmayacağım.
Nazmi Sağlamöz
Erciyes İlkokulu, Kayseri