İki Şehir İki Resim




Stein am Rhein, 2007


İsviçre’nin kuzeyinde, bir zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yönetiminde kalmış olan iki küçük yerleşim merkezi var: Bunlardan biri Stein am Rhein, öbürü ise Schaffhausen. İkisi de Ren Nehri’nin kıyısında yer alıyor ve sözün gerçek anlamıyla birer bibloyu andırıyor. Schaffhausen Ren Nehri’nin görkemli bir çavlana dönüştüğü noktada kurulmuş; bu nedenle turistik etkisini daha çok buradan sağlamış görünüyor.


Schaffhausen'de Rheinfall, 2007



Stein Am Rhein ise cephesi duvar resimleriyle bezeli, son derece renkli, küçücük bir şehir. Burada anlaşılan o ki din ve kültür turizminden başka bir şeye ihtiyaç yok; bütün sokaklar ve evler insanın bir açık hava müzesinde dolaştığını açıkça hissettiriyor. Aslında neredeyse ortaçağdan beri hep aynı kaldığı belli olan bu şehrin yalnızca bakımlı olmak yönünden eski dönemlerden ayrıldığı ve bu yönüyle de etkileyici olduğu söylenebilir.
Schaffhausen'de ve Stein am Rhein'da genel olarak üç katlı yapıların ön cephelerinde çeşitli duvar resimlerine rastlanıyor. 1400- 1700 yılları arasını kapsayan bir süreçte bezenen duvarlarda, Orta Avrupa’ya egemen olan yaşam tarzından örnekleri, din dışı pek çok konuyu ve hatta mitolojik betimleri görmek mümkün. Bunlar elbette yalnızca bu şehirlere özgü değil, Luzern gibi İsviçre’nin orta bölümlerinde kalan şehirlerde de duvar resimleri var.
Ancak Schaffhausen’in ve Stein am Rhein’ın Türk tarihini ilgilendiren duvar resimleri içermek yönünden ortak olduğunu bilmek sanırım ilginç olacaktır.
Schaffhausen’de tarihi ana caddede dört katlı bir binanın tam ortasına gelen bir resimde Timur’un Ankara Savaşı’nda Yıldırım Beyazıt’ı yenerek kafese koyduğu ve şehir şehir dolaştırarak teşhir ettiği o dramatik olay betimlenmiştir. Bu resimde Timur da görülmektedir ve resmin konusu Latince ana başlıktan sonra Almanca anlatılmıştır. Kısacası bu resimde Yıldırım Beyazıt’ın, “kılıçla savaşanlar kılıçla ölürler” sözüne uygun bir biçimde belasını bulduğu anlatılmaktadır.


Schaffhausen'de Yıldırım Beyazıt'ın kafeste gezdirilişini anlatan duvar resmi


Öbür resim ise Stein am Rhein’da küçücük şehrin tam ortasına denk gelen bir binanın ön cephesindedir. Bu resim Avusturya elçisinin İstanbul’dan dönüşünü konu edinmekte ve elçinin konvoyuna rehberlik eden Yeniçeri kılıklı bir süvariyi de göstermektedir.



Stein am Rhein'da Yeniçeri resmi



Bu iki resim hakkında çok derin toplumbilimsel analizler yapmak mümkün. Yeniçeri’nin giysisi, yüzü ve atı bile birer imge olarak çok kıymetli görünüyor. Bu resim Osmanlıların yabancıların güvenliğini sağlamak konusundaki titizliğini mi anlatmaktadır? Yoksa bu resmi yapan kişi Osmanlıların her şeyi denetlemek istediğini mi anlatmak istemiştir? Resimde bir hayranlık mı vardır, korku mu? Bu resmin yapıldığı koşullarda ve dönemde Türkler için neler anlatılmış olabilir?

Schaffhausen’de Beyazıt’ı aşağılayan resmin yapıcısı veya bu resmi sipariş veren finansör neden öteki resimdeki kadar din dışı bir bakışla olaya yaklaşmamıştır? Yoksa her iki resim de din dışı sayılabilir mi? Başka bir soru daha: Yoksa her iki resim de aslında dinsel göndermeleri mi içermektedir?

Bu sorular sanat sosyolojisiyle uğraşanlara kalsın ama bu duvar resimlerini gördükten sonra şu iki soruyu düşünmeden geçebilir miyiz:
Acaba kaç kasabamızda öteki de olsa "gâvurları" anlatan bir yazı, resim veya ev bıraktık? Hıristiyanlarla yüzyıllarca yan yana yaşadıktan sonra, onlardan kalan izlerin pek çoğunu neden şehirlerimizden özenle sildik?

İşte İsviçre’nin iki şehri: Türkler orada hiç yaşamadı, bu iki şehrin insanları belki bizden nefret ettiler ama bizi anlatan resimleri yüzyıllardır özenle sakladılar.

0 yorum: