"Bu Romanda Zaman, Benim"


“Gürsel Korat’ın okuru olmak, keskin bir edebiyat bilincinin yarattıklarıyla çeşitli düzlemlerde diyaloğa girmektir. Edebiyatının alanını sürekli derinleştiren, derinleştirerek genişleten bir yazardır Korat. Romanları, öyküleri, denemeleri, edebiyat üzerine düşünceleriyle tutarlı olan, yinelemeyi reddeden, yenileyen bir yazınsal yolculuğun farklı dallardaki ürünleridir.”
Nursel Duruel, Aralık 2010 Cumhuriyet Kitap

Röportajdan seçmeler

“Andronikos Komninos’un yaşam mücadelesine hayretle baktığımı saklayamam, bu nedenle hiç de istemediğim halde, Doğu Roma soylularının yanında buldum kendimi. Elbette Selçuklu soylularının da. Bildiğiniz gibi benim hiç soylularla işim olmamıştı. 'Peki, dur bakalım' diyerek kendime bir serinlik verdim. Dikkat etmem gerekirdi, çünkü soyluların hayatını anlatanın diline onların dili siner, tarihi roman yazanların kasıla kasıla ettiği her tumturaklı laf retorik şişinmeye dönüşür, o tarihi kişinin dili romancıyı tutsak eder. Açıkçası, roman yazarı tarihi kişinin hayatını iğfal ederken, tarihi kişi de romancının dilini ele geçirir.”

“Rüya Körü’nde benim zamana ait yeni aforizmalarım var. Bu romanda zaman, benim. Yazmanın giderek benim için bir ruhsal dönüşüm ritüeli haline geldiğini düşünmüyor değilim.”

“Rüya Körü’nü çalışırken teknikle ilgili olarak hiç yapılmadığını düşündüğüm şeylerden birini yapmaya karar verdim: Genellikle roman veya öykü anlatıcısı, geçmiş zamandan geleceğe doğru akan olayları sıraya koyar, zihnimizi düzçizgisel bir anlam bütünü içinde hizalar. Bu hareket, geçmişten günümüze doğru akan olayların 'şimdi' ekseninde toparlanması yoluyla olur. Ben, ilk kez geleceği de söyleyen, bunu şimdiyi anlamada bir teknik düzey olarak cisimlendiren bir roman yazmaya karar verdim. Rüya Körü, geçmişin ve geleceğin sürekli açıklandığı bir şimdiki zaman romanıdır. Oysa biz daha çok geçmişi ve şimdiyi açıklayan anlatım biçimlerine alışkınızdır.”

“Belleğimizin ve anımsamanın doğasının yalnızca zihinsel değil duyusal olduğunu çocukluğumdan beri kendi bedenimde deneyliyorum. Bu benim bedenimde olduğuna göre tüm insanlığın ortak deneyimidir. Çünkü her yazar gibi ben de insanlığı kendi bedeninde sınayan bir duygu, düşünce ve bilgi araştırmacısıyım.”

“Bizans çağına bakan kuruluş romanları 'çürüme', 'kokuşmuşluk' ve 'yozlaşma' gibi ahlaki tezler üzerinden Bizans eleştirisi yapmıştır. Talih, insanları romancının yargılayıp mahkûm ettiği tarihi kişilerin romanını okumaktan ve öylesi romanları beğenen bir saflık düzeyinde bulunmaktan korusun. Benim romancı olarak insanlığa ait olan hiçbir toplumsal ve tarihsel düzeyi ve kişiyi yargılama yetkim yok. Bilgi düzeyinde yapabildiğim tartışmayı romanda yapamam. Romanda aslına sadık olmaya çalıştığım şeyleri bırakırım sadece, isteyen de tartışır. Örneğin, Bizans İmparatorluğu kavramını hiç kullanmam, çünkü 17. yüzyıldan itibaren, yani Bizans yıkıldıktan çok sonra bu kavram, dönemi adlandırmada kullanıldı. Doğu Romalıların kendilerine Bizans dendiğinden haberi yoktu. Aynı şekilde hiçbir zaman tarihte 'Anadolu Selçuklu Devleti' adıyla bir devlet var olmamıştı; bu devletin adı 'Konya Rum Sultanlığı'ydı. Ben romanda bunu kullanıp geçtim, açıklamaya hiç başvurmadım. 'Anadolu Selçuklu Devleti', ulusal devletin tarihi yazılırken, tarihçiler tarafından konulmuş bir addır. Konya Rum Sultanı’nın, Anadolu Selçuklu Devleti diye bir devletin başı olduğunu bildiği söylenemezdi.”

0 yorum: