Orhan Kemal Roman Ödülü, Ankara Üniversitesi Roman Ödülü ve Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü sahibi, Kapadokya dörtlüsüyle tanıdığımız Gürsel Korat’ın son romanı “Uyku Ülkesi” (Şubat 2022) Everest Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Yazar, gerçek ve düşü harmanlayarak, yirmi birinci yüzyılın distopyasını ortaya koyduğu romanını ölüm ve yaşamın, aydınlık ve karanlığın, gelecek ve geçmişin bir arada durması için kaleme aldı. Doktor Sevda Kül’ün rüyalarından hareketle “Uyku Ülkesi”ndeki insanlık, uygarlık adı altında kendini tüketip bitiren, kendi özüyle uyum içindeki doğayı yok eden hasta bir varlığa dönüşmüştü. İlaç ve inşaat şirketlerinin ortaklığının yaşandığı bir zamanda tarımın sona erdiği, bitki ve ağaç adına hiçbir şeyin kalmadığı yeryüzünde adım başı hastane ve AVM vardı. Herkes rüyada gibiydi. Şüphesiz hiç kimse, uyanır uyanmaz kahverengi bir böcek olduğunu görmeyecekti, çünkü böcekleri ilaçlamışlardı. Onlar iştah açan reklamlara bakıyor, renkli gazeteleri inceliyorlardı. Gazetede gördükleri şehirle yaşadıkları şehrin aynı olduğunu fark ettiklerinde ürperdiler. Geçirdiği beyin kanaması sonucu konuşma yeteneğini yitiren Sevda Kül, yazdıklarının konuştuklarından daha derine işlediğini gördüğünde rüyalarını yazmaya karar verdi. Çünkü o, yalnızca kendi düşünü değil ormandaki kuşun, geceleyin ağaçlara düşen ay ışığının, ağaçların arasından geçen seslerin de düşünü görüyordu. Anladıkça yazdı, yazdıkça anladı. Rüyaları bir düşünme yolu olarak ele aldı. Yazmak ona iyi geliyordu. Bilinen her şey bir gün unutulmaya mahkûmdu. Çünkü yeniden dirilişin ve biz yaşayıp giderken geçmişimizi yok eden zamana, bu toplumsal kâbusa direnişin tek yolu yazmaktı! Sevgili Gürsel Korat ile son romanı “Uyku Ülkesi” hakkında söyleştik.
Esme Aras
Hayat olağan akışında ilerler, kişi hep öyle gideceğini zannederken, bir sabah aniden değişiverir her şey. Benim başıma gelmez dediğiniz durum, tam karşınıza dikilmiş size bakıyordur. Ve anlarsınız ki hiçbir şey o andan öncesindeki gibi olmayacak, zaman bir süreliğine de olsa eskisi gibi akmayacaktır. Kontrolün insanın elinde olmadığı “zaman döngüsü, hastalık, ölüm, rüya” gibi durumlarda gerçeklik sizce nasıl işlemektedir?
Durumu kabul etmemek en önemli tepki. Duvarları yumruklayan, sinirlenen ve bir türlü düzelemeyen insanın hasta olduğunu acımadan yüzüne söyleyen biri çıkacaktır sonunda. En azından makineler duygusuzdur ve gerçek bir yolunu bulur ve önünüzde belirir. Fakat rüyalarınız gerçekle örtüşmez, o yine rüya olarak varlığını korur. Ölüm ise, garip ama yakın bir komşu olarak pek tedirgin edici değildir. Sanırım tedirginlik tüm bünyeye yayılmıştır.
Böyle durumlarda çok değerli bir şeye, yani sağlığa sahipken onu bir anda kaybettiğimizde baş karakteriniz Sevda Kül’ün yapmaya çalıştığı gibi “zorlukların inanarak üstesinden gelinebileceği” fikri mi size daha yakın gelir, yoksa hile yaparak beyni yanıltıp keyifli şeyler düşünmek mi?
Hastalıkla her insan farklı savaşabilir. Reçetesi yok. Anımsadığım en önemli şey “durumu kabullenmeli ve ölebileceğimi düşünmeliyim” deyişimdir. Bu bana yapabileceğim tek yiğitlik gibi göründü doğrusu. Düşündüm, ömrüm aklımdan geçti; idam edilen arkadaşlar gözümün önüne geldi. Mamak’taydım, 1980 yılının başıydı, onlardan biriyle görüşe birlikte çıkmıştık, son görüşüm oldu. Gencecik bir çocuktu. Zihnimdeki öbür kişi ise gri ceketi ve kısacık saçlarıyla avluda şaşkın şaşkın duran, ellerini duvara koyarak kızlar koğuşundakilerle konuşan Erdal Eren’di. Ölmemiş gibi halen zihnimde dolaşıyor. Sanırım hep ölmemiş gibi olacağız. Ne var ki kimse bizi göremeyecek. Ama neye inanırsak inanalım, laboratuvardaki sayısal veriler her şeyin üstüne çıkacak ve duruma alışılacaktır. Olsun, moral diye bir şey var, bu süreçte eşim Tuğba Çelik en büyük moral destekçim oldu. Pandemide hastalığa yakalanmak çok acayip bir şey ama bu sayede insanların insanları pek o kadar da merak etmediğini anladım. Ölüm ve yaşamı kesin olarak ayırmışız. Hastalıklar bölümünü de. Dünya yaşayabilenlerin sahnesi. Araf hastaneler oluyor, ondan biraz haberimiz var. Ölüm ise bilmediğimiz bir diyar. İnsanı ölümsüz sanan, yumurtanın fabrikadan çıktığını düşünen bir AVM kuşağıyla yan yana yaşıyoruz.
1960'ta Kayseri’de doğdu. 12 Eylül’deki çalkantılı dönemden sonra yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi'nde tamamladı. Yarın dergisinde yazılar yazdı (1982) Edebiyat Dostları (1987) ve Edebiyat ve Eleştiri (1992) dergileri çevresinde yer aldı. 1987’de film, senaryo ve dizi işleriyle başlayan çalışma yaşamını 1993-1999 yılları arasında dersanelerde felsefe öğretmeni olarak sürdürdü, 2004 yılına kadar çeşitli gazetelerde ve dergilerde serbest gazetecilik yaptı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde dersler vererek başlayan akademi yaşamı 2005’te Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde sürdü. Bu arada Kapadokya Üniversitesi’nde, Kadir Has Üniversitesi’nde ve TEDU’da dersler verdi. 2018’den beri ise Gazi Üniversitesi’nin bölünmesinden sonra adı değişen İletişim Fakültesi’nde, yani Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde öğretim yaşamını sürdürdü. Halen aynı görevdedir. Bazı film ve dizi film projelerinde senarist olarak da çalışan yazarın pek çok dergi, gazete ve ortak kitapta yayımlanmış yazıları, makaleleri ve denemeleri vardır.
ÖDÜLLERİ
Kalenderiye ile "Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü"nü (2009), Yine Doğdu Tanyıldızı ile “Ankara Üniversitesi Roman Ödülü”nü (2015) ve Unutkan Ayna ile de “Orhan Kemal Roman Armağanı”nı (2017) aldı.
ROMANLARI
Zaman Yeli (Kapadokya Dörtlüsü I-1995) Ay Şarkısı (1998) Güvercine Ağıt (Kapadokya Dörtlüsü II-1999) Kalenderiye (Kapadokya Dörtlüsü III - 2008) Rüya Körü (2010) Yine Doğdu Tanyıldızı (2014) Unutkan Ayna (2016) Uyku Ülkesi (2022)
ÖYKÜ KİTAPLARI
Çizgili Sarı Defter (1996)Gölgenin Canı (2004) Bu iki kitap Dalgın Dağlar adıyla tek kitapta birleştirildi (2017).
DENEME
Kristal Bahçe (2003) Deniz Göründü (2022)
İNCELEME
Sokakların Ölümü (1997) Taş Kapıdan Taçkapıya: Kapadokya (2003) Dil Edebiyat ve İletişim (2008) Kurmacanın Yapısı (2022)
ÇOCUK KİTAPLARI
Pofkuyruk (2012) Bir Ayı Ne İster? (2016) Kunday-Gölgeler Çağı (2017) Yün Sultan ve Yedi İbiş (2019) Ayaşan-Kem Gözler Çağı, (2021) Gözlüklü Karga (2021)
TİYATRO OYUNLARI VE SENARYOLAR
Yol Ayrımları (Oyun, 2006) 1984 (Oyun, George Orwell Uyarlaması) Yedi Kocalı Hürmüz (Senaryo, 2009) Yönetmen Ezel Akay.
ABOUT GURSEL KORAT
Gürsel Korat, a writer of short stories, plays, scenarios, and journal articles as well as a novelist, is best known for the interest in the troubled times of Central Anatolia. He is often called “the writer of Cappadocia” since the historical city is one of the central settings in his novels. The tragic stories of multi-ethnic and multireligious Anatolia before the rise of the Ottoman Empire exhibit his deep love and knowledge of the region and the period as well as his ironic sense of humor. Korat’s novels of ancient Turkey allow readers the possibility of apprehending the region’s history with a profound cosmopolitan appreciation instead of a nationalistic and militaristic perspective. He conveys the richness and complexity of Central Anatolia and deals with the struggles of different peoples and both sexes for recognition in a world dominated by brutality.
In Korat’s literature, a discussion of themes such as Sufism, religion, worldly wisdom, love, envy, time and death is visible. He owes his reputation in contemporary Turkish literature to this rare mixture and his linguistic experimentations searching for the nuances of medieval dialects. Korat’s interest in pre-modern Anatolia and Byzantium Istanbul not only provides a colorful panorama of a relatively uncharted territory in contemporary Turkish fiction, but also invites a discussion of several modern concepts such as diversity, cosmopolitanism etc. Utilizing the quasi-medieval society ruled over by warrior elites, Korat introduces universal questions pertinent to all humanity. Even when discussing historical or political themes, he opens a psychological dimension to present the inner complexities of his personas, and elaborates on their conflicts by showing their fight with themselves and also with the ethical norms of the society. Maladies portrayed by Korat have their roots in the human nature, and his works exhibit a coherent awareness on conscience.
The Orhan Kemal Novel Award has been the most prestigious literary award in Turkey. He won this award with his novel, The Forgetful Mirror in 2017. According to jury, Korat have won this award because “in the midst of the First World War, at the time of Armenians deportation, the Forgetful Mirror combines the local people’s association with the political authority and human affairs such as love, solidarity and friendship by a masterful fiction. As well, this novel sends many warnings about the period we live in Turkey.”
You can find his work in the following lists:
BOOKS: Zaman Yeli (Novel, 1995); Ay Şarkısı (Novel, 1998); Güvercine Ağıt (Novel, 1999); Taş Kapıdan Taçkapıya: Kapadokya (Research, 2003); Kristal Bahçe (Essay, 2003); Kalenderiye (Novel, 2008 This novel took the Notre Dame de Sion Literature Award in 2009) ); Rüya Körü (Novel, 2010); Yine Doğdu Tanyıldızı (Novel, 2014 This novel took the Ankara University Literature Award in 2015); Unutkan Ayna (Novel, 2016, Orhan Kemal’s Novel Prize in 2017); Dalgın Dağlar (Stories 2016) Kunday: Gölgeler Çağı ( Youth Novel,2017).
Shortened and updated by permission, from “Gürsel Korat”, DLB: Dictionary of Literary Biography 379, Eds.: Burcu Alkan and Çimen Günay-Erkol, Gale, 2017: 194-204.
0 yorum:
Yorum Gönder