ALFABEYE OTUZUNCU HARF!

Fotoğraf: Ali Kangal 2008

Sözleşi-Yazmaşı

Nazmi Solak



Gürsel Korat’a son kitabı Kalenderiye ile ilgili olarak sorular sormak istedim. Baktım ki nazal n harfi kullanmış kitapta. Böylece alfabemizin harf sayısını otuza çıkarmış. Ben de diğer harflerin ne suçu var diyerek harflerin sırasını karıştırdım ve sordum. Parlak bir fikir sandım ya değilmiş. Tuhaf yanıtlar aldım… Yeryüzünde örneği görülmemiş bir röportaj oldu.


-Nazal N?

-Niye bu harfte ısrar ettiğimi soruyon dimek? Bazar yirindeki hac’emmiye bunu bir sor da gorek!

A
Anlatım tekniği mi? Şöyle diyeyim: Çocukluğumdan beri bir olayı anlatan kişinin yalnızca söz söylemediğini, birtakım jestler, tekrar eden sesler, önem verilen şeyi öne çıkartan ve vurgulayan beden hareketleri edindiğini gözledim. Bunu metne geçirmenin yolu, kanımca, o hareketleri tanımlamak değil, o hareketlere uygun bir dil yaratmak olabilirdi. Ben Kalenderiye ile Orta Anadolu’nun ve özellikle Kayseri’nin en belirgin ses özelliklerini yazımın göbeğine oturttum. Yalnızca Kayseri’yi değil, Yozgat’ı, Çorum’u, Niğde’yi, Nevşehir, Kırşehir ve Konya’yı kapsayan bir söyleyiş ortalaması seçerek, bir yığın sözcük uydurarak, anlaşılmayacağını hiç düşünmeden, metnin gösterdiği sınırları da geçmeden anlatmaya başladım.

A!
Geçelim ağa! Yiter bu gadarı.

B
Bahri Efendi. Kayseri’ye gelen paşa. İyi adamdır. Vergi almaya gelmiştir. Kayserililerin seveceği bir iş değildir yaptığı.

C
Cınnakcı Behram Paşa. Tırnakçı demenin Kayserilicesi. Romanda cehendemin zımarasına dah idilen namıssız.

Ç
Çok katmanlılık şöyle sağlandı: Hıristiyan dünyasının (Özellikle Venedikli ve Rum tüccarların) Osmanlı’dan bağımsız, yarattıkları kültürel öbek bir yanda, merkezden uzak duruş (Kayseri, Kalenderiler) ve özel olarak Kalenderilik öbür yanda. Kadın dünyasına gelince, o özel bir konu olarak duruyor. Bir de Osmanlıları unutmayalım.

D
Dili yeniden nasıl yarattım? Nasıl bir yol izledim?
Yeni sözcükler uydurdum, biraz. Örneğin “Gülümük verdi” dedim bir iki yerde, “gülümsedi” desem, o dilin içinde o kadar yeni duruyordu ki böyle söyledim. “Herkeş dombuş dombuş gülüştü” derken dombuş sözcüğünü elbette uydurmuştum. Horozlar öttü demek yerine üğledi demeyi yeğledim, bir yerde de üğzüledi dedim; daha fazlası yaptığı gözbağının sırrını veren hokkabazın haline düşmek olur.

E
Ezeli Kamer Dede. Simantikos Yosif de derler, Yusuf Can da. Onu anlatan sayı üç’tür. Anlatılması bir hayli güçtür.

F
Soru? Soruyu anlamadım. Geçelim.

G
Benden söz etmeyelim bu sefer. Ha, gamçaklama, dümçükleme gibi sözleri senden esinlendim, dirsekleyip durmana gerek yok. Dimdirik oldum, yiter.

H
Hristo. Canım çocuk. Romanımın kilit adamlarından biridir. Çok severim.

K
Kalenderlik kendini göğün takvimine uyduran, nefsini açlıkla sınayan, Tanrı’ya çile çekerek, melâmet yolunda ilerleyerek ulaşılacağını düşünen kişilerin işidir. Kalender, alçakgönüllüdür.
Kalenderlerin beni etkileyen yanı, hakikat arayıcısı olmalarıdır. Bağnaz değildirler. Evren, Tanrı, gelecek, dün, ahlak, kibir, mülkiyet gibi insanların tabusu durumundaki pek çok şeyi korkusuzca tartışmış, her gün söylenen dinsel söz kalıplarının başka bir anlamı olabileceğini akla düşürmüşlerdir. Bu nedenle ben Melami düşünce ışığında akıl yürütmenin zevkine vardım, romanda bunun pek çok örneğini göreceksiniz. "Tanrı’nın kaderi var mıdır" sorusu aklıma geldiyse bundandır; “Allah’ı her an düşünmek, asıl günah bu değil mi” sorusunu sordumsa bundandır. Kalenderler gibi şiirler, risaleler yazıyorum, bundandır. Ama bir yandan da biliyorum ki her türlü düşüncenin bağnazlığı vardır, bilimin bile. Bu nedenle ben “Kalenderler çok haklıydı, şöyleydi böyleydi” demekten hep uzak duruyorum. Sadece bugün melâmet ehli pek çok insanın nasıl Sünni ideolojinin bir neferi haline getirildiğine bakıp gülüyorum. Çevrene bir bak hele, “Tanrı benim demek alçakgönüllülüktür. Asıl Tanrı’nın kuluyum demek büyüklük taslamak anlamına gelir. Yani bir ben, bir de o var demektir” diyen Fihi Ma Fih’teki Mevlana’yı görebiliyor musun?

M
Hah Mevlana’nın yerine bu harfteki adam gelir işte: Molla Emin. Gözünün biri küçük. Gözkapağı düşük. Yeterli ip ucu.

M!
Daha başkaları da var elbet: Manzoni gibi. Kalender’i Calendar olarak yazandır. Önemli adamdır.

N
Nurusefa.Cazının biri.

O
Ortodoksi, her dindeki merkezi temsil eden, bağnaz görüştür. Kalender buna itiraz edendir.

P
“Perizad” de, orada dur. Ben söz edemem onun hakkında.

S
Saruhan. Sahnemizdir. Dünyamızın sahnesi. Acayip bir yerdir. İnsan orada bir başka olur.

T
Romancı nasıl taraf olsun? Olur mu öyle şey! Beni anlamak ilgilendiriyor, taraf olmak değil. Ben Sünni otoritenin de, Batıni zümrelerin de taraftarı değilim. Çünkü hem romancı olarak hem de bir insan olarak romanda dinsel, siyasal veya bilimsel açıklamalar ve tarafgirlik bulunmasını reddederim.
Öte yandan Kalenderlerin merkeze uzaklığı benimle benzer bir ruh ikliminde durduklarını hep aklıma getirmiştir.

U
Uyarı şu: Zaman Yeli’nden başlayarak üç kitaptır, metne uygun dil yaratma çabasının yanı sıra, bir de kitaba uygun deyişler, nefesler, anagramlar, kitabeler yazdığımı unutmayalım. Üç kitap boyunca yalnızca İştar Yazıtı’ndan bir cümle aldım, bir de ünlü SATOR AREPO anagramını alıp ona Hitit-Asur dili karışık bir nazire yazdım. Yani “büyülü kare” olarak da anılan o Latince anagramın tıpkısını başka bir dilde kuramasaydım, kullanmayacaktım. Kalenderiye’de de bir iki alıntı var: Kitab-ı Mukaddes’in Karamanlıcasından yaptığım alıntı hemen görülecektir: “Ey enmede goğleri eğen Allah” diye başlayan ve “sevin ey güveysiz gelin” diye biten o dua, beni o dilde roman yazmaya iten en büyük etkenlerden biri olmuştur. Kalenderiye’de çok sevdiğim bir mezar taşından da alıntı vardır: “Ey dost bana ziyarete mi geldin?”
Bunlar dışında rahibin ettiği Latince dualar doğal olarak alıntıdır. Gerisi tümüyle benimdir, hatta bana özgüdür. Uyarıyorum, bu kitapta zaman da zemin de, efsane de yalan da benimdir, o kadar.

V
Vuslat? Başka bahara.

Y
Yer. Bir yer vardır ve zaman orada döngel eyler durur.

Z
Zaman. Madde eyleme geçtikçe ve değiştikçe varlık bulur.



Bireylikler Dergisi, 20

Mayıs Haziran 2008