"Hayatım Roman"


Escher, Drawing Hands


İnsan yaşadıklarını anlattığında roman yazacağını sanıyorsa kalemi eline almamalıdır.  “Hayatım roman” ifadesi, hem acı dolu bir ifade gibi, hem de narsistik böbürlenme gibi değerlendirmeye elverişlidir. Dahası, başkasının hayatını okuma zahmetine yaptığı çağrı ile de, daha ifade edildiği anda bile karşıdaki kişiyi yormayı başarır.
Oysa yazar başkalarında kendini arayandır; tüm insanlığı bedeninde, aklında ve eylemlerinde sınayandır. İyi roman, başka varlıkları, durumları, olayları anlamak ve anlatmak içindir; yazarı başkalarına anlatmak için yazılan şey olsa olsa psikolojiye malzeme olur. İyi romanda koca koca hayatlar anlatılsa bile, okuyucu “bunları niye okuyorum, bana ne bu kişilerin hayatından” demez; tam tersine orada kendini bulur ve yazanı da anlatılanı da unutup o roman boyunca bir yerlerde dolaşan kendini görür. İyi romanlarda okura yer vardır. İyi romanlarda, karakterlerin doluştuğu bir masaya, okur için ayrılmış, boş bir sandalye konulur. İyi okur da zaten başkasını dinleyip acınmak için değil, kendine ayrılmış bir sandalyeye oturup olaylara katılmak için gelir. Doğrusu bu sandalye, okuduğuna her an ihanet edecek, kitabı fırlatıp atacak okurun bile hakkıdır.

Prokopius'un "Gizli Tarih"i



Yaşadığı dönemde Justinianos’u öven resmi tarihçi Prokopius’un çekici yanı, övdüğü adamın tarihini başka bir biçimde gizli gizli yazmasıdır. Bu gizli tarih yazıcılığında bir husumet yoksa, insan okuduklarından dehşete düşer.
Bizans İmparatoru Justinianos’un nasıl bir para düşkünü, sefih; karısı Teodora’nın da nasıl bayağı bir kadın olduğunu öğrenmek, onları sağlıklarında yücelten resmi tarihçinin yazdığı bir şeyse bu çok dikkate değer bir şeydir.
Çünkü sözü edilen kişi İstanbul’daki iki Ayia Sofiya’yı da yaptıran, çağların en ünlü imparatorlarından biridir. Bu sayede resmi tarih denen şeyin baskıcı güçler tarafından nasıl yazdırıldığına birinci elden tanık oluruz: Anlarız ki, olaylar, resmi tarihçi olarak yazı yazdırılan bir kişi için bile tiksinti verici ve katlanılmaz hale gelebilir.
Charles Dickens’in İki Şehrin Hikayesi’deki meyhaneci kadın gibi, tarihte sürekli olarak olayların gerçek tutanaklarını tutan birileri seyrek de olsa çıkar.  Bu teselli ikramiyesi, gerçeğe susayanlar için yeterli olmayabilir fakat yine de karine oluşturur; değersiz sayılamaz.