"Hayatım Roman"
on 25 Nisan 2012 Çarşamba
Etiketler:
Hayatın romanda konu olması
/
Comments: (0)
Escher, Drawing Hands
İnsan yaşadıklarını anlattığında roman yazacağını sanıyorsa
kalemi eline almamalıdır. “Hayatım
roman” ifadesi, hem acı dolu bir ifade gibi, hem de narsistik böbürlenme gibi
değerlendirmeye elverişlidir. Dahası, başkasının hayatını okuma zahmetine
yaptığı çağrı ile de, daha ifade edildiği anda bile karşıdaki kişiyi yormayı
başarır.
Oysa yazar başkalarında kendini arayandır; tüm insanlığı
bedeninde, aklında ve eylemlerinde sınayandır. İyi roman, başka varlıkları,
durumları, olayları anlamak ve anlatmak içindir; yazarı başkalarına anlatmak
için yazılan şey olsa olsa psikolojiye malzeme olur. İyi romanda koca koca
hayatlar anlatılsa bile, okuyucu “bunları niye okuyorum, bana ne bu kişilerin
hayatından” demez; tam tersine orada kendini bulur ve yazanı da anlatılanı da
unutup o roman boyunca bir yerlerde dolaşan kendini görür. İyi romanlarda okura
yer vardır. İyi romanlarda, karakterlerin doluştuğu bir masaya, okur için
ayrılmış, boş bir sandalye konulur. İyi okur da zaten başkasını dinleyip
acınmak için değil, kendine ayrılmış bir sandalyeye oturup olaylara katılmak
için gelir. Doğrusu bu sandalye, okuduğuna her an ihanet edecek, kitabı
fırlatıp atacak okurun bile hakkıdır.
Prokopius'un "Gizli Tarih"i
on 11 Nisan 2012 Çarşamba
Etiketler:
Prokopius'un Gizli Tarih'i
/
Comments: (0)
Yaşadığı
dönemde Justinianos’u öven resmi tarihçi Prokopius’un çekici yanı, övdüğü
adamın tarihini başka bir biçimde gizli gizli yazmasıdır. Bu gizli tarih
yazıcılığında bir husumet yoksa, insan okuduklarından dehşete düşer.
Bizans İmparatoru
Justinianos’un nasıl bir para düşkünü, sefih; karısı Teodora’nın da nasıl
bayağı bir kadın olduğunu öğrenmek, onları sağlıklarında yücelten resmi tarihçinin
yazdığı bir şeyse bu çok dikkate değer bir şeydir.
Çünkü sözü edilen kişi
İstanbul’daki iki Ayia Sofiya’yı da yaptıran, çağların en ünlü
imparatorlarından biridir. Bu sayede resmi tarih denen şeyin baskıcı güçler
tarafından nasıl yazdırıldığına birinci elden tanık oluruz: Anlarız ki,
olaylar, resmi tarihçi olarak yazı yazdırılan bir kişi için bile tiksinti
verici ve katlanılmaz hale gelebilir.
Charles Dickens’in İki
Şehrin Hikayesi’deki meyhaneci kadın gibi, tarihte sürekli olarak olayların
gerçek tutanaklarını tutan birileri seyrek de olsa çıkar. Bu teselli ikramiyesi, gerçeğe susayanlar
için yeterli olmayabilir fakat yine de karine oluşturur; değersiz sayılamaz.