Edebiyatın Sorumluluğu


Gürsel Korat

Sorumluluk, eylemlerinin sonuçlarını üstlenmek anlamına gelir, ahlaki ve siyasi bir kavramdır.
Bu konuyu üç başlık altında gözden geçirmek mümkündür:
1.   Edebiyatın siyasi sorumluluğu var mı?
2.   Edebiyatın ahlaki sorumluluğu var mı?
3.   Edebiyatın milli-dini bir sorumluluğu var mı?
Edebiyatın sorumluluğu denince genel olarak, yazarın toplumun bütün dinsel, ulusal ya da siyasal konulardaki reflekslerine yanıt verdiği, bu konularda bir taraf olduğu akla gelir. Oysa bu konu edebi dünyadan çok entelektüel alanı ilgilendirir.
Elbette yazar da bir entelektüel olarak güncel siyasi konularda tavır alabilir. Yalnızca sanatında siyasetin bütün açıklığıyla ve yandaşlığıyla belirmesi konusuna itiraz halindedir. Yazarla entelektüel, aynı kişi olsa bile, onun yazar olarak konumuyla entelektüel olarak konumunu ayırmak gerekir.
Yazar, gündeme uygun siyasi sözlerle edebi eylem yaratan bir siyaset yamağı değildir. Bu, edebiyatın sorumluluğuna girmez.
Yazar, metninde insan varoluşuyla ilgili derinliklere iner. Yazarlık tüm insanların şahsında insanın özel, içrek, kapalı anlamlarının aranmasını gerektirir.
Oysa entelektüel, Edward Said’in deyişiyle özel konumda kalamaz. Hep müdahele edeceği bir bilgi konumunda bulunur. Fakat yine Said’in deyişiyle salt kamusal bilgiyle sınırlı, bir davanın sözcüsü ve simgesi olan entelektüel de olmaz. Entelektüel, kendi gibi düşünenleri de eleştirebilen kişidir.
Bir entelektüel olarak yazarın sorumluluğu budur.
Huxley Cesur Yeni Dünya’da, Zamyatin Biz’de, G. Orwell 1984’te bunu yapmıştır.

“Ne yapacağımı ve ne yapmayacağımı anlatayım sana. İster evim, ister yurdum, ister kilisem olsun, inanmadığım şeye hizmet etmeyeceğim ve kendimi olabildiğince özgür, olabildiğince özgün ve bütünlükle ifade edebileceğim bir hayat ya da sanat tarzı bulmaya çalışacağım.”
                            (J. Joyce Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi)

Edebiyatın siyasi bir sorumluluğu var mıdır?
Bir siyasi metin olarak edebiyat düşünülemez fakat bir edebi metnin sonuçları siyasete varabilir.
Fakat öncelikle edebiyatın siyaset dahil pek çok alanı konu olarak alabildiğini, fakat siyaset önünde boyun eğmediğini anlamamızda yarar vardır. Edebiyat, bir insanı nasıl içeriden ele alıyorsa siyaseti de öyle ele alır. Onun yanında ya da karşısında olmaktan çok, siyasetin etki alanındaki insanın ruhuna bakar.
Edebiyat bundan sorumludur.
Edebiyat siyasi bir düşüncenin neden doğru ya da yanlış olduğunu anlatmaya başladığında özgürlüğünü yitirir. Edebiyata siyaset karşısında verilmiş görev entelektüele verilmiş görevle aynıdır: Özerk bir düşünceyi ve özgürlüğü ilke olarak kabul etmek.
Siyaset edebiyat karşısında daima kötü sınav vermiştir.  O yüzden edebiyat siyaset karşısında daima temkinlidir. Edebiyata göre övülecek hiçbir otorite yoktur.
Edebiyatın siyasi sorumluluğu varsa, budur.

Edebiyatın Ahlaki Bir Sorumluluğu Var mıdır?
Bu soruyu etikten değil de gündelik yaşamın normlarından hareket ederek tartışanların çoğu, sanatın milli ve ahlaki değerlerle bağdaşmasını öne sürerler.
Oysa edebiyat insanın her türlü sıradışı düşüncesini sezebildiği ölçüde derine iner. Yazarın buradaki konumu insanın seçme özgürlüğünü kullanabildiği ölçüde özgür olabildiğini fark etmek, konusunu açığa vurabildiği ölçüde  özgür bir metin yaratabileceğini bilmektir.
Yazarın ahlaki sorumluluğu özgürlüktür. Yazar başına ne geleceğini hesaplamadan insanın durumunu ele alabilme özgürlüğünü kullanır. Bunun sonucunda ahlaksızlık ya da gayrı milli olmakla suçlansa bile, aslında yalnızca siyasal olarak suçlanmış olduğunun farkındadır. Gayri ahlaki olan, yazarın sezgisini açığa vurmasına şiddet uygulayan siyasal eleştirinin konumudur.
Yazarın ahlâkdışılıkla suçlanması (“iyi” ya da “kötü”) herhangi bir ahlaki konumun propagandasını yapması halinde mümkündür. Edebiyatta ahlaka uygun olan şey, propaganda değil, özgürlüğün zorunluluğunu fark etmektir.

Edebiyatın Milli ya da Dini bir sorumluluğu var mıdır?
Yazar milli ya da dini bir görevle donanmış bir kişi değildir. Edebiyatın dini ya da milleti siyasal ve dini kavramlarla apaçık savunması yozlaşmaya varır; dil sıradanlaşır ve hamasete bürünür. Bütün bilgi biçimleri kendi literatürü hakkında bilgi sahibi olanlar tarafından yüceltildiği zaman etkilidir, dinin görevini üstlenip romanda tebliğe çıkanlar ya da milli duyarlıklarla edebi yapıtlarında fetih belagati döktürenler, ne kendi düşüncelerine ne de edebiyata bir katkı yapabilirler.
Edebiyatın dini  ya da milli bir sorumluluğu yoktur.
O bütün insanlığı sezmeye yönelik bir sorumluluk içindedir; bu nedenle hem tüm insanlığı hem de insanlığın bir bölümünü temsil eden değerleri eş zamanlı olarak savunamaz.
Görevi insanlığın bütününü kucaklamaktır.
Kendi ruhunda ve gövdesinde bütün insanlığı deneylemek! Edebiyatın sorumluluğu budur.
Şunu apaçık bilmek zorundayız ki, bilgi biçimlerini ayırt etmediğimiz sürece, edebiyatın her bilgiyle özdeş olduğunu düşünürüz. Oysa edebiyat, kendisiyle özdeştir; bütün insanlığın bilinçaltını kurcalar, entelektüel bir aykırılık içindedir. Bunlardan ötürü siyasi, dini ve ahlaki sorumluluğa sahip değildir. Üstelik edebiyatın dili daha başka bir düzeyden görme sorumluluğu da vardır. İnsan ilişkilerini, yaşamı ve ölümü düşünmek onun sorumluluğudur. Aşk, onun sorumluluğundadır; aşk hakkında bilmediğimiz her yeni şey, onun buluşlarını bekler. Edebiyat insanı anlamak sorumluluğu taşır; bu amaçla insana doğrudan bakan tek biliş ve duyuş biçimidir. Bu yönüyle eşi ve benzeri yoktur. Bunları yaparken baskı altında tutulmayı, kısıtlanmayı istemez. Üstelik, o dine, ahlaka, siyasete ve hatta bütün güncel değerlere rağmen aykırı bir konum seçebilir. Bunu özgürlükle bulmak, insanlığa söylemek ister.
Madame Bovary özgürce düşünmeden yazılamazdı. Savaş ve Barış Rusların ulusal kahramanlık destanı değilse, Nana, bir sosyete fahişesi olarak bütün dramatik boyutlarıyla yazılabilmişse, Rahibe bütün açıklığıyla ele alınabilmişse  bunda yazarın özgür bakışı temel etkendir.
Edebiyatın yalnızca bir sorumluluğu vardır: O da insan ruhunu ve eylemlerini anlamak  konusunda  önüne çıkan bütün engelleri reddetmektedir.

Edebiyat özgürlüktür, sorumluluğu da budur.