GÜVERCİNE AĞIT, YENİDEN


Güvercine Ağıt'ı yıllar süren okumaların ardından, derin köklerimize merak saldığım, Anadolu'nun tarihsel derinliklerini aradığım 1996-99 yılları arasında yazdım. Kişisel tarihimin en fazla yıkımlarla dolu bir evresiydi ama aynı zamanda o yıllarda yaşama tutkuyla bağlanmıştım. Yine de acıların etkisiyle midir bilinmez, kitabı yazarken "bilgiden gelen düşünce"nin, "estetikten gelen hazzın" önüne geçtiği zamanlarım çok oldu.  Bu da romanı çok bilgi dolu bir hale getirdiği için, çoğu kez silip yeniden yazdım bazı bölümleri.
Güvercine Ağıt, tarih laboratuvarına girer gibi kurduğum tek romanımdır. Baştan ayağa gözden geçirilmiş tek kitabımdır aynı zamanda. Onun hikayesini çok sevdiğim için, en iyi biçimde anlatmayı tutku haline getirdim. Deyişleri, kitabeleri, nefesleri hiçbir yerden alıntı yapmadan, Ortaçağa özgü ifadeleri bularak özgün bir biçimde yazmak için yıllarımı vermiştim, en azından bu nedenle kitap meramını eksiksiz anlatmalıydı; bu kitapla yazarlığımı dönüştürmeye başlamış, bu kitapla derin tutkuları irdeleyen bir yazar olmayı ilk kez denemiştim.
Yani diyeceğim o ki, artık yaşını başını almış, kendince yazma-anlatma tavrı edinmiş biri olarak Güvercine Ağıt'ı -umarım son kez- gözden geçirmiş bulunuyorum. Filiz Özdem'in eşi benzeri olmayan editörlüğü de, doğrusu bu düzeltiye çok yerinde bir kıvam kazandırdı.
Güvercine Ağıt Anadolu'nun Selçuklu çağının son ışıkları parlarken, etkisi yüzyıllar boyu sürecek insan tiplerinin atalarını, onların ilk ışıklarını görür. Bu yönüyle Kapadokya konulu romanların ikincisi olsa da, Orta Anadolu'nun Selçuklu çağındaki dervişliğine, çoklu kültürüne  değen ilk romandır.
Romandaki dervişane deyişleri, tekke nefeslerini, destanları yazmak için yıllarca uğraştım; dönem şiirinin yapısını inceledim ve o şiirleri, destanları bir derviş gibi yazmadan da kitabımı yayımlamadım. 
Kitap 1999'da çıktığında şiirlerin benim tarafımdan yazıldığını herkesin anlayacağını sanıyordum; fakat baktım ki -belki de çok inandırıcı olduğu için- herkes bana bu nefesleri ve destanları nereden bulduğumu soruyor, o zaman yanlış yaptığımı anladım. Bu nedenle kitabın YKY baskısının giriş bölümünde "kitaptaki hiçbir deyişin, destanın alıntı olmadığını" belirttim, nedeni budur.