RÜYA KÖRÜ, YENİDEN


Rüya Körü basıldı geldi. Sevinçle elime aldım yeniden.
Roman önümüzdeki günlerde Yapı Kredi Yayınları’nda, yeni kapağıyla raflara çıkacak.
Ben Rüya Körü’nü, hep Türklerden Bizans’a bakmanın tersini yapmak, yani Bizans’tan Türklere bakmak için yazdığımı sanırken işin bildiğimden öte yanları olduğunu okurlardan öğrendim. Doğrusu her yazarın okurunun yorumlarından ötürü zihninin açıldığı durumlar çoktur.
Örneğin Rüya Körü’nün” fantastik roman” başlığı altında da değerlendirilebileceğini hiç düşünmüş değildim ama Sevin Okyay’ın, İstanbul’daki bir toplantıda romanımdan böyle söz etmesi, Fabisad’da bu kitabımın özel bir ilgiyle sevildiğini anlatması yüzünden “olabilir” dedim, “evet mümkündür bu.”
Çünkü bu roman geçmiş ve gelecek kavramlarının felsefi ağırlığını asla olmayacak bir şeye (yani rüyalarda geleceğin veya geçmişin bir kısmını görmeye) yükleyerek yumuşak bir iç sesle fantastik oluvermişti. Bu, benim roman dünyama ait bir özel deneme olarak not edilebilirdi: Çünkü anlatıcılıkta çağrışımdan çok duyulara yöneldiğim için fantastik yapı yazdıklarıma giremez bir şey gibi duruyordu. Üstelik Rüya Körü’nde anlatılan tarih, tarihçilerin –beni çok mutlu eden övgülerle- belirttikleri üzere çok kesin bir dille ve duyusal şaşmazlıkla betimlemiş ve bu kesinliğin üstüne fantastik yapı oturtulmuştu.
İşte bu yapılan şeyden ötürü Rüya Körü’nü ben yazmasam, bu kitabın uyandırdığı derin şaşkınlığı daha rahat tanımlayabilirdim.

Bazen göz gezdirip aforizmalarıma takılıyor ve mutlu oluyorum. Doğrusu bazen “bu sözleri o sırada düşünüp yazmış mıyım” diyerek şaştığım çok olur, Rüya körü de bunların başında geliyor.