İki Kitap Birden
on 11 Haziran 2017 Pazar
/
Comments: (0)
Dalgın Dağlar, iki öykü kitabımın birleşiminden oluşuyor. Öykülerimi bir araya getirip yayımlamak epeydir aklımda vardı.
Böyle birleştirilmiş kitaplar, tarihimizde sık sık karşımıza çıkar, ben de buna
uymak istedim.
Çizgili Sarı Defter’i ne zaman gözden geçirsem, orada “yazarlığımın
gençliği”ni görürüm. Doğrusu hâlâ o genç adamın düşüncelerini,
beklentilerini, yaşama bakışındaki çeşitliliği seviyorum. Bir öykü kitabına hem
çocuğu, hem kadını, hem eşkiyayı, hem ütopik karakteri, hem köylüyü hem de hem
de devrimci kaçakları sığdıran bu akıl ve onun yaşadığı taze heyecanlar bugün
de içimde durur. Çizgili Sarı Defter benim için “yaşam atılımı” ölçüsünde
büyük bir eylemdir. Yazarlığımı bana getirmiştir.
Gölgenin Canı, romancılığı başarmış, farklı türlerde
kitaplar da yayımlamış olduğum fakat yeni bir şey yapmak için denemelere
başladığım çağıma aittir. Bu kitap, İstanbul’da oturduğum 2003 ve 2004
yıllarında yazıldı. Bu çağımda babalık zenaatını öğreniyordum, ailemin bütün
“kıymetlileri”ni yitirmiştim ve avcumda yeni bir hayat tutuyordum. Böyle bir
yeni yaşam deneyiminin duygusallığı beni bugün bile hâlâ çok duygulandırır.
Gölgenin Canı, kendimi dışarıdan gördüğüm, ama eşzamanlı olarak da kendimi
içeriden deneylemeyi sürdürebildiğim bir yazarlık deneyimi oldu. Doğrusu bu
kitaptan sonra bir daha öykü yazmayacağımı bile düşündüm: Yazarın herkesin gözü
önünde sırlarını konuşabilen bir kişi olması bana o sıralar çok ağır gelmişti. Öykünün
duygu eşiği düşüktü, yazarın içini hemen gösteriyordu. Bunu anlamıştım ve başka
bir biçimde yazmaya Gölgenin Canı’ndan sonra başladım. Gölgenin Canı bana benim
yazarlığımı öğretmiştir.
Bu iki kitabımı da o öyküleri yazdığım zamanların
çağrışımları, imgeleri ve düşünceleriyle yeniden yeniden okurum: Beni
gençliğime götüren bir söz iksirinin içinden geçer gibi…
Orhan Kemal Roman Armağanı Ödül Konuşması
on 9 Haziran 2017 Cuma
/
Comments: (0)
Saygıdeğer konuklar,
Orhan Kemal Avare
Yıllar adlı romanıyla gönlümü derinden çeldiğinde, on dört yaşımdaydım. İlkgençlik
dünyamda, duyularım bütün açıklığıyla kıpırdanırken, gençliğe dışarıdan
bakabilen bu kitaptan sonra yazarlığa çok özendiğimi anımsıyorum.
Buna benzer bir şeyi o çağımda, bir de İnce Memed’i okurken
yaşamıştım.
Bu Çukurovalıların, Orhan Kemal’le Yaşar Kemal’in bana etkisi
derin oldu. Çünkü o zamanlar soyadları aynı olduğu için kardeş sandığım bu iki
yazar, edebiyatımızın odağını değiştirmiş de, bilmezmişim. Onları okuduktan çok
sonra, kendi yazarlığım üzerine düşündüğüm yaşlarımda anladım ki bu Kemal’ler
sayesinde edebi metindeki coğrafyanın önemini kavramışım. Onların başlattığı
İstanbul merkezinin dışına kayma tavrını tutkuyla benimsemiş ve bununla ilgili
dil olanaklarını zorlamışım.
Kapadokya artık romanları yazılmamış bir Kapadokya değilse,
bunda Çukurovalı iki yazardan el almış olmamın payı büyüktür.
Fabrika çıkışlarının, hayat dolu insanların ve yaşamı seven
yoksulların büyük yazarı, iyimser Orhan Kemal’i okuyup da mutsuz olunamaz. O, yaşam
bilgisini sanatın diline dönüştüren bir yazardır. Pek çok insanın bildiği ve
pek azının maharetle söyleyebildiği bir şeyle uğraşır: İyilik. Orhan Kemal,
insanın pek de yüzleşmek istemediği yoksulluğa ve ezilmişliğe içeriden dokunur.
Ondan anladığım şudur: Vicdanın gözüyle bakan insan çok şey
görür. Orhan Kemal’in bu tavrı yalnızca gerçekçilikle ve toplumculukla
açıklanamaz. Onda gerçekçiliğin ve eleştirelliğin eşliğinde duran mutsuzluk
yoktur. Romanımızın büyük iyimseri, odur.
Unutkan Ayna gibi bir insanlık yıkımının hikayesini
anlatırken gülümsemeyi, ironiyi ve mutluluğu unutmadıysam, bunda Orhan Kemal’in
ve edebi geçmişimizin iyimserlerinin payı büyüktür.
Haksız yere cezaevine konulmasına karşın umudunu asla yere
düşürmeyen, dilinin ışığıyla hep gönendiğimiz Nazım Hikmet’i ve onun yanındaki
delikanlı Orhan Kemal’i bir düşünelim. Bir avuç insanın büyük zulümlere
uğratılarak kendi yurdunda sürgünleştirildiği o tarihten bize kalan, bir avuç
kahkahadan ve onurlu bir edebiyattan başka nedir?
Toplumun ruhunu aydınlatan o büyük insanlara şükran
borçluyuz.
Edebiyat acıyla olgunlaşır fakat güzellikle görünür. İşte bu
yüzden yalnızca edebiyat sayesinde zulümle baş etmeyi göze alırız. Edebiyat zulmün
panzehiridir.
Büyük bir onur duyarak kabul ettiğim bu ödülü, tarihimiz
boyunca, uyduruk gerekçelerle zulüm görmüş, hapsedilmiş, işinden atılmış ve
yerinden yurdundan edilmiş bütün insanlarımıza adıyorum.
Özgürlük, unutmayışın aynasında durur.
Hepinizi sevgiyle selamlarım.
Gürsel Korat,
Beyazıt Orhan Kemal Kütüphanesi
2 Haziran 2017