İDEAL BENLİKLERİYLE BÜTÜNLEŞEN İKİ ROMAN KARAKTERİ:



Desen Yalım Yaman

Bir adam vardı; yalnız, mutsuz, içe dönük. Başına türlü işler açan bir yeteneği vardı, geleceği görürdü rüyalarında: Stefanos.
Kadınların sevgilisi, coşkulu, iktidar delisi bir adam vardı. Geçmişi görürdü düşlerinde ancak gelecekti onun tek bilmek istediği: Andronikos.
Rüya Körü’nün ilk sahnesini oluşturan “Uyanış” bölümünde iki adam, iki karakter çıkar ortaya. Romanlarda karmaşık ve güçlü betimlenmiş genellikle bir “ana karakter” vardır, diğer güçlü karakter ya ana karakterin karşıttır ya da onun yardımcısıdır. Örneğin Tutunamayanlar romanında Selim Işık kadar etkili olan Turgut Özben, ne kadar olsa da bir yardımcı karakterdir Selim Işık’ın yanında. Sanço Panza anılmadan Don Kişot olmazsa da, Don Kişot romanının varlığına neden oluşturan karakter Sanço Panza değildir. Rüya Körü’nde iki ana karakter vardır: Stefanos ve Andronikos. Peki, gerçekten onlar iki ayrı karakter midirler? Tartışalım:
Stefanos’un yaşamdaki tek arzusu sevilmektir. Stefanos gençlik aşkı Theodora tarafından bir gün sevilip sevilmeyeceğini öğrenmek için ömrü boyunca kentler, çöller, dağlar kat eder. Andronikos’un yaşamdaki asıl beklentisi ise Yannis Komninos’un ya da Manuil’in yerine imparator olmaktır. İktidarı elde etmek isteyen birinin elinde geleceği bilme yeteneği olması isabetli olacakken, talih ona geçmiş rüyası görme yeteneğini vermiştir.
Stefanos babası tarafından küçümsenmiş, yalnız bırakılmış, annesiz bir çocukluk geçirmiştir. Büyüyüp Poli imparatoru Yannis Komninos’un yazıcısı olduğunda, gelecekte olanları rüyasında gördüğünü söylediğinde hiç kimse ona inanmamıştır. Beceriksiz, güvenilmez, tuhaf saplantıları olan bir adam olma yaftalarıyla giderek daha da yalnızlaşır. Andronikos, iktidar sahibi olmayı düşlediğinden Stefanos’un geleceği görme yeteneğine hükmetmek ister; bu yüzden Stefanos’a arka çıkar Bu iki adam zaman zaman bir araya da gelirler, ayrı düşerler ancak onların yollarını kesiştiren tek güç gördükleri rüyalardan başka bir şey olmaz.

Rüya- Bilinç- Bilinçaltı

Rüya, bilinçaltının yansımalarından oluşur. Dolayısıyla Stefanos ve Andronikos’un rüyaları, onların bilinçaltlarında neler olup bittiğini yansıtır. Freud (Ryan, 1999:36) bilinçaltını cinsel içgüdülerle, bilinçli zihnin kabullenmediği arzuların ve duyguların bölgesi olarak tanımlar. Bilinç ise kişinin doğrudan farkında olduğu ve tanıdığı bir bellektir. Bilinç, yaşamın ilk döneminde, hatta doğum öncesinde belirir. Dünyayla yeni tanışmaya başlayan insan zamanla ebeveynlerinin, oyuncaklarının, çevresindeki diğer objelerin ayırtına varmaya baslar (Jung, 1996:3). Bilinç sürekli değildir; kesintili, kopuk kopuktur. İnsan yaşamının bilinçli evreleri bir araya toplansa, insan ömrünün toplam süresinin ancak yarısına ya da üçte ikisine ulaşılır; geriye kalan yaşantılar insanın bilinçaltı yaşamını oluşturur: Gece uykuda geçirilen süre ile gündüzleri bilinç dışında kalan saatleri içerir, bilinçaltı yaşantıları. Bilinçaltı değişmez, dural bir niteliktedir; kesintisizdir. Süreğenliği durmuş oturmuştur; bu yönüyle bilinçten apayrıdır. Kimi zaman bilinç etkinliği, sıfırın altına düşer, bilinçaltında kaybolur. Bu durumda bilinç, varlığını bilinçaltı etkinliği biçiminde sürdürür. Bilincimiz her zamanki düzeyinde bulunduğu ya da beklenmedik bir düzeye ulaştığında, bilinçaltı kendi etkinliğini sürdürmeye devam eder. Okuduğumuz, konuştuğumuz, yazdığımız anda bile hiçbir şey sezmememize karşın, bilinçaltı işlerliğinden bir şey yitirmez. Bilinçaltı yaşantımız kimi zaman geceleri rüya olarak kimi zaman gündüzleri küçük, tuhaf dengesizliklerle kendini belli eder.

Stefanos ve Andronikos’un Benlikleri

Stefanos ve Andronikos, karakter olarak birbirlerinin ne kadar karşıtı da olsalar, rüyaları ve bilinçaltlarında birbirlerini tamamlarlar. Biri sevilip sevilmediğine, diğeri iktidarı eline alıp almadığına yanıt arıyordur bu rüyalarda. “İdeal benlikler” ve “gerçek benlikler” birbirini bulmaktadır bu rüyalarda.
Benlik; bireyin kendi kişiliğine ilişkin kanıları ve kendi kendini algılayış biçimine işaret eder (Rogers, 1959). Gerçek benlik; mutluluğa yönelik bireysel gelişmenin, sağlığın ve diğer insanlara duyulan gerçek sevginin kaynağıdır. İdeal benlik, olumsuz değerlendirmelerle zarar görmüş benliktir ve daima mükemmel olmayı çabalar (Mate, 1980; Akt: Akkoyun ve Ersever, 1989).
Stefanos’un gerçek benliği çocukluğundan beri “tuhaf” “anlaşılmaz” “güvenilmez” gibi nitelendirmelerle sarsılmıştır. Stefanos babası tarafından bile asla olduğu gibi görülememiştir. Gerçek benliğini ömür boyu gösteremeyip kimseler tarafından anlaşılamadığı için mutsuz olan Stefanos, birileri tarafından (Bican, Marta vs.) sevildiğinde bile bunu ayırt edemez. Andronikos, gerçek benliğini ortaya koyabilmiş, bu nedenle çok sevilmiş bir adamdır. Gerçek benliği ile onaylanmış, sevdiği insanlardan daima karşılık bulmuştur. Yakışıklı, zeki, coşkulu, hırslı ve kaygısızdır. İnsanlar, özellikle kadınlar onun tehlikeli ve güçlü olduğunu bilseler de sevimli ve çekici olduğunu düşündüklerinden Andronikos’un yaptıklarına katlanarak onu sevmeyi de sürdürürler.
Stefanos’un ideal benliği sevilmeme duygusuyla örselenmiştir. Çocuk yaştaki Teodora’nın on yedi yaşındaki halini, gelecek rüyasında görüp ona aşık olan Stefanos, sapkınlıkla suçlanır. Teodora büyüyüp bir genç kız olduğunda da, babası Teodora’yı Stefanos’a istemez. Theodora bu tuhaf aşığını asla anlayamaz, onu onaylamaz. Hayatının aşkından karşılık bulamayışıyla incinen, bundan sonra kadınlarla yaşadığı tüm ilişkilerde aslında hiç sevilmediğini düşünen Stefanos yazgısını çaresiz, umutsuz olarak tanımlar. Andronikos kendiyle ideal benliğini düze çıkarmak için başkalarıyla savaşır. Andronikos’un ideal benliğinde var olan mükemmellik duygusu iktidar elde ederek mümkün olacaktır. Bu yüzden ideal benliğini tatmin etmek uğruna ömrüne cinayet, tuzak, aldatmak gibi pek çok benlik örseleyici etkinliği sığdırır.

Stefanos ve Andronikos Bir Bütünün Parçaları

Andronikos, Stefanos’a ilk kez yaklaştığı zamanlarda ona şunları söyler:
“Sana şunu söyleyeyim: Buraya gelmeden önce hep çok uzak geçmişin rüyalarını görürdüm. Burada çok yakın geçmişi görmeye başladım. Rüyalarıma özellikle senin bulunduğun yerler ve çevrendeki kişiler giriyor. Sende ve bende bir şey var, Stefanos. İkimiz ortadan bölünüp ikiye ayrılmış bir elma gibiyiz (Korat, 2010:48).”
Andronikos’un söylediği gibi, Stefanos ve Andronikos bir elmanın iki yarısı gibidirler; bütün hale geldikleri zaman yani bir kişi oldukları zaman birbirlerinin ideal ve gerçek benliklerinin tamamladıkları görülür. Bu bütünleşme gerçekleşeydi Stefanos, Andronikos’un neşesini ve sevimliliği, Andronikos da iktidarı ele geçirmiş olurdu. Stefanos bu bütünleşemeyişi, ideal benliğinin kendine çektirdiklerini şöyle özetler: “Hep hayata baktım ama o benden gözlerini kaçırdı.(Korat,2010:239)”
Kimilerimiz hayatta yardımcı kadın/erkek oyuncu olarak kalırız.. Biz başrolde miyiz, yardımcı rolde miyiz anlayamayız çoğu kez. Stefanos, hayatının son demlerine doğru Andronikos ile arasındaki farkı ayırt eder: belirsizlik. Andronikos’un belirsizliğe tahammülü yoktur. Sonunda ne olacağını öğrenmek için hayata asılır, daima ataktır.“Sonrayı göremeyenler içindir neşe,” diyen Stefanos, gelecek rüyası görmesine karşın hayatı boyunca hep belirsizliklerle yaşar, onlara teslim olarak durağan bir yaşamı seçer. Andronikos belirsizlikle mücadele eder, kesinliğe ulaşmak için yoldan ayrılmaz. Bu iki adam da bu karşıtlıklarıyla da birbirlerini tamamlamaktadırlar.
Romanın son sahnesinde, Uyku ve Ölüm bölümünde, Rüya Körü romanının yazarı Gürsel Korat ve Stefanos birbirleriyle bütünleşirler. İki Stefanos çıkar ortaya, biri yazan Stefanos biri uyuyan Stefanos. Andronikos yoktur artık. İki Stefanos, uyku ile uyanıklık arasındadırlar. Yazan Stefanos, uyuyan Stefanos’u yazmaya çalışıyordur. Bu sırada Rüya Körü yazarının küçük kızı içeriden babasına seslenir: Baba gel! Yazar, Andronikos’la Stefanos’u birleştirmez romanda, ancak Stefanos’u kendisiyle bütünleştirerek onu teselli eder: Baba gel!
Bir adam vardı; yalnız, mutsuz, içe dönük. Başına türlü işler açan bir yeteği vardı, geleceği görürdü rüyalarında: Stefanos.
Kadınların sevgilisi, coşkulu, iktidar delisi bir adam vardı. Geçmişi görürdü düşlerinde; ancak gelecekti onun tek bilmek istediği: Andronikos.
Şimdi romanın başına geri dönelim. Bu kez romanı Stefanos ve Andronikos’un aslında birbirindeki eksikleri tamamlayan iki adam, ama sonuçta aynı adam olduklarını düşünerek okuyalım.

Kaynakça
Akkoyun, F. ve Ersever, H. (1989). " İdeal Benliğin Değerlendirilmesi” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 22-2, 675-685.
Jung, C.G. (1996). Bilinç ve Bilinçaltının İşlevi, çev. Engin Büyükinal. Say Yayınları İstanbul.
Korat, G. (2010). Rüya Körü. İletişim Yayınları: İstanbul.
Rogers, C. (1959). A Theory of Therapy, Personality and Interpersonal Relationships as Developed in the Client-centered Framework. In (ed.) S. Koch, Psychology: A Study of a Science. Vol. 3: Formulations of the Person and the Social Context. McGraw. Hill: New York.
Michael R. (1999). Literary Theory: A Practical Introduction. MA: Blackwell’s: Malden.


Roman Kahramanları Dergisinin Temmuz Eylül 2011 tarihli 7. sayısında yayımlanmıştır.

0 yorum: