Kunday Üzerine Birkaç Söz


Gürsel Hocam merhaba, 

Kunday'ı almakta olduğu kadar okumakta da tez davrandım ve bitirdim kitabı. Yazmakta da tez davranamayışım vakitsizlik yüzünden. Bir hafta kadar önce bitirdim Kunday'ı, size romanın bende bıraktıklarını yazma fırsatını yeni bulabildim. 

Türklerin bir süper kahramanı olacaksa eğer Hızır çok iyi bir seçim olmuş. Zor zamanlarda habersiz çıkıp gelmesi, insanlara umut aşılaması, dilekleri, beklentileri gerçekleştirmesi, açlığa, yoksulluğa son vermesi bir kahramandan asıl olarak beklenen nitelikler aslında. Bu da karakteri Süpermen gibi tek boyutlu, işlevsiz, insanlığın gerçek sorunlarına duyarsız, tek tip batılı kahraman arketipinden kurtarmış. Çoğunlukla boş tınlayan "süper kahraman" sözünü felsefi ve tarihi derinliğe kavuşturmuş. 

Anlatı için farklı bir atmosfer yaratan insanın içindeki "gölge hayvanı" düşüncesini çok sevdim ben. Bu yaklaşım romandaki her bir kişiye o hayvan üzerinden kendini yeniden tanımlama olanağı veriyor. Okuyanın da hem karakterleri, hem kendini yeniden düşünmesini ve sorgulamasını sağlıyor bir bakıma. Okurken kendim için de bunu düşünmedim değil. 

Hızır'ın dünyasının sadece insanları değil hayvanları ve otlarıyla "tüm canlıları" kapsayacak biçimde geniş oluşu çok daha insancıl kılıyor karakteri. Hızır'ın şefkati ve merhameti insanın içini ısıtıyor, tam da dokunması gereken yere dokunuyor.

Aslında Kunday da bir küçük Hızır olmuş bence Hocam. Baybüre gibi akrabalık bağı kurulmamışsa da ona kan bağı en yakın karakter Kunday gibi geldi bana. Bilgeliğiyle, soğukkanlı düşünebilmesiyle, derinden, sessiz ilerleyişiyle, cesaretiyle, Banı Gül kadar "görünür" olmamasıyla Hızır'dan çok farklı bir yanı yok. 

Umay ile Kunday arasında da benzerlikler bulmak güzel. Kunday da -kimse onun farkına varmasa da- başkalarının yaşadıklarını görüyor, Umay'dan farklı olarak şimdiki zamanı okuyor ve tıpkı geleceği gören Umay gibi o da şimdiyi değiştiremiyor. Kassandra miti iki karakterde somutlaşarak şimdiye uzanmış ve anın değiştirilemezliğine kuvvetli bir vurgu yapmış.
 
Geleceği gören karakterin yanına şimdiyi gören bir karakter yerleştirmek de şimdiki zamanı boyutlandırmak bakımından çok yerinde olmuş Hocam. Böylece -ikinci bölümdeki rüyayı düşünürsek- şimdiki zaman üçe bölünebiliyor ve her birini aynı anda anlatma imkanı vermiş. Benim en çok etkilendiğim ve hikayenin içine giriverdiğim bölüm ikinci bölüm oldu. Okuru erkenden içine alıyor hikaye. Sonra da olay örgüsünün temposunu hiç kaybetmeden gelişmesi romanın sonuna kadar akıcı olmasını sağlamış.   

Ayrıca felsefi boyutu ortaya çıkaran düşünceleri aktardığınız bölümler de aralara çok iyi serpiştirilmiş ve özellikle büyüklerin bu kitabı niye okuması gerektiğinin de en belirgin ipuçları olmuş. Yeme-içme kültürü üzerine, ölüm üzerine sözlerin çoğunu çocuklar aracılığıyla yetişkinlere söylemişsiniz. Ama bu kısımlar, etle beslenme ve otla beslenme ayrımında olduğu gibi, duyarlı çocukları da bir taraf tutmaya değil, iki farklı tarafı da düşünmeye yönlendiriyor. Ölümle ilgili bazı kısımlar çocuk okur dünyasını kat kat aşıp bizleri daha çok düşündürecek derinlikte. "Ama can kuşunu gitmeden yakalarsan, başka bir biçime sokabilirsin. Ölüme giden gelmez ama insan biçimden biçime girer." cümlelerinde olduğu gibi...

İnsanın doyunca durmayı bilmesi, küçücük bir fırsatı kurtuluşa, özgürlüğe dönüştürebilmesi somut örneklerle anlattığınız evrensel düşünceler olmuş.

Kunday 1238'de geçmesine rağmen bazı diyaloglar, yer adlarının (Ankara, Konya Yolu gibi) günümüzdeki adlarıyla anılması da geçmiş zamanın gençlerine bugünle ilgili göndermelerdi sanırım. "Rüya Körü"nde geçmişle gelecek arasında kurulan bağı anımsattı. Birdenbire bugüne uzanacaklarmış gibi geldi bu yüzden. Bu anlamda bu tercih, başta karakterlerin geçmişle olan bağını kopartıyor diye düşündürse de, sonra onları yanıbaşımdalarmış gibi hissettirdi. 
Sevgilerle,

Pınar Özdemir
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı

0 yorum: