BİRİLERİ "KRAL ÇIPLAK" DEMEK ZORUNDA


Gürsel Korat ve Midas


Cumhuriyet Kitap Eki'nde 4 Kasım 2014 tarihinde 1294. sayıda Yine Doğdu Tanyıldızı kapak oldu. Aynı sayıda Ali Yorulmaz'ın kitap hakkında bir de değerlendirmesi var. Burada o sayıda yer alan ve Gamze Akdemir'le yapılan röportaj yer alıyor.

GAMZE AKDEMİR

-Kitapta bütün karakterleri sarsan bir aşk var.  Aşk en yalın ifadesiyle aşk nedir ve ne değildir metinde?
Ben aşkı çok yazdım ama onu bu kez her türlü cinsiyeti –özellikle de eşcinselliği- kapsadığı haliyle gördüm. Başka bir gözle, tarih sözkonusu olduğunda pek görülmediği şekliyle. Benim aradığım cinsel hayat ya da aşk değildi. O yüzden Yine Doğdu Tanyıldızı’nda aşk “görünen” temadır. Görünmeyene buradan ineriz. Aşk nedir ne değildir’den öteye.
-Nasıl?
Yıllar önce Mevlana Celaleddin Rumi’nin oğlu Alaaddin’in cenaze namazını kıldırmadığını öğrenince çok şaşırmıştım. “Kim olursan ol gel” diyen diyen Celaleddin, neden böyle yapmış olabilirdi? Yıllarca bu sorunun peşinden yürüdüm; Alaaddin’in hem babasıyla, hem Şems’le mücadele ederken öldüğünü, hem de sevgilisi Kimya’yı kaybettiğini fark ettim. Ortada sancılı bir durum vardı. Şems’i yok eden gruptandı Alaaddin. Durum karışıktı. Babası o yüzden onunla çatışma içindeydi. Alaaddin’in aşk acısı çektiği söylenebilir miydi? Evet. Ama sadece aşk acısı? Ne gezer. Babasının aşk acısı çektiği? Evet. Ama sadece aşk acısı? Hayır. Bir de ortaçağda aşk hep mecazdı demek saçma. Birileri “Kral çıplak” demek zorunda. Bunun için yazmaya değer.

"CİNSİYETÇİLİK AĞIR BİR SUÇ"

Fakat romanda iddialar ortaya atmak, tezler öne sürmek doğru değil. Bu nedenle romanı çalışırken Rumi’den de Şems’den de uzak durdum: Ben Nizamüddin’le İshak’ın dünyasını seçtim. Bütün karakterlerimi kendim kurdum. Romancı yaşamış kişilerin biyografisini yazan bir tarihçi değildir. Bana ne Mevlana’nın yaşamından? Diyeceksiniz ki Rüya Körü’nde  Manuil Komnenos’u ve Andronikos’u anlatmadın mı, bunlar gerçek kişiler değil mi? Evet de asıl anlatılana bakın siz: Öyküsü söylenen kişi Aksukos’tur ve öyle bir tarihsel kişilik yoktur. Çünkü roman, tarihsel gerçekliklerin tartışıldığı bir alan olmamalı. Geçmişteki insanları “i.ne” diyerek küçültmekle, “onlar mecaz yapıyordu” diyerek büyütmek aynı şeydir. Kanımca  cinsiyetçilik ırkçılık kadar ağır bir suçtur. Bu romanda  cinsiyetçilikten uzak bir yazar sesi, bütün cinsiyetleri ve cinsiyetçilikleri uzaktan gözlüyor: Ruhlarımıza sinen iktidarın örgütlenişini göstermeden aşkı nasıl tek başına anlatırız ki? Bu romanda aşk iktidara (Foucault’nun zihin hapishanesi olarak örgütlenen iktidarını anımsayalım lüften) eşlik ediyor. Geçmiş ve bugün fark etmez: Duygularımız iktidar nasıl örgütlenmişse öyle genel kabul görüyor çünkü.  
-Acı ve huzurla hukuku nasıl metnin? Acı çeken çekene. Herkes birbirini acıya davet ediyor, çekiyor, sürüklüyor bile isteye diyebilir miyiz?
Aman bu sözü işiten de Türk usulü melodram yazdığımı sanır. Kimse acıyı bile isteye davet etmez. Trajik olaylar da dahil yaşamımızda kendi isteğimizle çağırdığımız acılar yoktur. Tam tersine bu romanda olduğu gibi, insanlar acıyı kovmak istedikçe, her şey karmançorman hale de gelebilir. Yine Doğdu Tanyıldızı’nda, kimse kimseyi acıya çağırmıyor, çünkü acılar yaşamda da romanda olduğu gibi bir olgu olarak belirir: Onlar getirilemez, gelirler.
-Kurbanları var metnin ama muzafferleri yok değil mi? Romanın cepheleri ve iblisleri nasıl?
Aşkta kaybetmek kuraldır: Kazanan hep yerleşik düzen olur. Fakat öte yandan mutlak kötülük tanımlayamam ben. Salt iyiliğin olmadığını ise hiç unutmam.
- Adeta didişen yazıcı ve de anlatıcı hem iç içe hem apayrı. Bu ikili anlatımın metne katkısını, neden seçtiğinizi anlatır mısınız?
Rönesans’tan bu yana kendimiz öykü kurmayı ve yazmayı akıl etmiş durumdayız. Anlatıcı ve yazıcı o zamandan beri aynı kişi. Ben bunu ayırdım ve şu ortaya çıktı: Yazar, anlatıcı ve yazıcıya bölününce suyun elementlerine bölünmesi gibi bir şey ortaya çıkıyor! Yani çoğalıyor yazar. Bakışı değişiyor. Anlatıcı kipini düşünüyor, yazıcı kipini düşünüyor, kendini düşünüyor ve bunlara metinde bir karşılık buluyor. Bu keşfi yapmak çok güzeldi.
-Roman kişilerinin yalanları metni nasıl yönlendiriyor?
Yaşamda iki türlü yalan var: Birincisi sanat yapmak için; öbürü ise başkalarının üstünde egemenlik kurmak için. Sanat insanın sonsuz yalnızlığına bir tesellidir, oysa büyüleyici yalanlar insanlarımızı çoğaltsa da bizi savunmasız bırakır. Bu nedenle metin bu kitapta yalanları yönlendiriyor diyelim: Yazarın sanat yaparken uydurduğu yalanları.

0 yorum: